DNA’mız Siber Saldırılara Karşı Savunmasız

admin
By admin
6 Min Read
Disclosure: This website may contain affiliate links, which means I may earn a commission if you click on the link and make a purchase. I only recommend products or services that I personally use and believe will add value to my readers. Your support is appreciated!

Son teknoloji DNA dizileme (Next-Generation Sequencing – NGS), modern biyoteknolojinin çehresini hızla değiştiren devrim niteliğinde bir teknolojidir. Bu teknoloji sayesinde DNA ve RNA dizilemesi yüksek hızda ve büyük ölçeklerde gerçekleştirilebiliyor. Kanser teşhisinden kişiselleştirilmiş tıbba, bulaşıcı hastalıkların takibinden tarımsal yeniliklere kadar pek çok alanda önemli ilerlemeler sağlanıyor. Ancak, İngiltere merkezli Portsmouth Üniversitesi’nden Dr. Nasreen Anjum liderliğinde yürütülen yeni bir araştırmaya göre, NGS teknolojisinin sunduğu bu olanaklar aynı zamanda ciddi güvenlik açıkları da oluşturuyor. Bu açıklıklar, kötü niyetli aktörler tarafından suistimal edilirse, bireysel mahremiyetin yanı sıra bilimsel güvenilirlik, ulusal güvenlik ve küresel biyogüvenlik ciddi tehditlerle karşı karşıya kalabilir.

NGS süreci, biyolojik örneklerin dijital verilere dönüştürülmesini sağlar ki bu dönüşüm, diğer dijital altyapılardan farklı ve özel güvenlik riskleri taşır. Dizileme işlemi sırasında üretilen geniş genomik veri setleri, çoğunlukla bulut sistemleri, biyoinformatik araçlar ve kurumların veri depoları aracılığıyla aktarılır. Ancak bu ortamlar her zaman yeterince güvenli olmayabilir. Verilerin yolculuğu boyunca, yetkisiz erişim, veri hırsızlığı veya manipülasyonu gibi tehditler artar. Üstelik birçok DNA verisi, kamuya açık ya da kısmen erişilebilir konumdadır; bu durum siber suçluların bu verileri gözetim, sahtekarlık veya biyolojik tehdit geliştirme amacıyla kötüye kullanmalarına olanak tanır.

Araştırmanın çarpıcı bulgularından biri, sentetik DNA dizilerine zararlı yazılım kodu yerleştirme olasılığıdır. DNA’ya gömülen bu kötü amaçlı kodlar, dizileme cihazının yazılımına ya da veri analiz ortamlarına sızarak geleneksel siber güvenlik önlemlerini atlatabilir. Yapay zekadaki ilerlemelerle birlikte, saldırganlar genomik verilerde sahte bilgiler yaratabilir veya tespit edilmesi zor genetik düzenlemeler yapabilir. Ayrıca genomdan kimlik tespiti yapma teknikleri, bireylerin özel sağlık bilgilerini açığa çıkarabilir; bu da mahremiyet ve etik açıdan büyük kaygılar doğurmaktadır.

Dr. Anjum’a göre, genomik verilerin korunması yalnızca şifreleme veya klasik güvenlik duvarları ile sağlanamaz. Gelecekte karşılaşılabilecek henüz hayal bile edilemeyen siber saldırılar göz önünde bulundurularak köklü ve çok katmanlı güvenlik stratejileri geliştirilmelidir. Bioinformatik uzmanları, biyoteknologlar ve siber güvenlik mühendislerinin birlikte çalışması elzemdir. Bu araştırma, NGS sürecindeki mevcut ve ortaya çıkmakta olan tehditlerin sistematik bir haritasını çıkararak, etkili çözüm yolları için sağlam bir temel sunmaktadır.

Araştırma ayrıca, bu sorunun sadece bir disiplinle çözülemeyeceği fikrini vurgulamaktadır. Anglia Ruskin Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü, Gloucestershire Üniversitesi Siber Güvenlik ve Bilişim Bölümü, Suudi Arabistan’daki Najran Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümü ve Pakistan’daki Shaheed Benazir Bhutto Kadın Üniversitesi Mikrobiyoloji Bölümü’nün ortak çalışması, konunun disiplinler arası ve uluslararası boyutunu ortaya koymaktadır. Üniversitenin mikrobiyoloji uzmanı Dr. Mahreen-Ul-Hassan, genomik verinin “en kişisel veri türlerinden biri” olduğunu belirterek, bu tür verilere yönelik saldırıların ne denli yıkıcı olabileceğine dikkat çekmektedir.

Sentetik DNA’ya yerleştirilen kötü amaçlı yazılımlar, biyoteknoloji ile siber saldırının birleştiği yeni ve karmaşık tehdit modellerini temsil ediyor. Bu teknikle, doğrudan biyolojik malzeme aracılığıyla cihazların çalışmalarında yetkisiz komutlar yürütülebilir veya veriler bozulabilir. Geleneksel güvenlik sınırlarının ötesine geçen bu durum, biyoteknolojik süreçlerin de bilgisayar güvenliği ilkeleri kapsamında koruma altına alınması gerekliliğini doğuruyor.

Çözüm önerileri arasında, örneklerin alınmasından cihazların çalışma aşamasına kadar tüm dizileme protokollerinin güvenlik açısından standartlaştırılması öne çıkıyor. Verilerin hem depolandığı sistemlerde hem de iletim sırasında yüksek düzeyde şifrelenmesi, yetkisiz erişimi engelleyecek erişim kontrollerinin sıkılaştırılması önem arz ediyor. Ayrıca yapay zeka destekli anomali tespit sistemleri, gerçek zamanlı siber saldırı tespiti ve engellenmesi için kritik bir araç olarak sunuluyor. Ancak, bu tür önlemlerin uygulanabilmesi için mali destek, politika geliştirme ve disiplinler arası iletişimin güçlendirilmesi şart.

Ne yazık ki, siber-biyogüvenlik alanı henüz gelişmekte olan bir disiplin olup, mevcut düzenlemeler ve koruma mekanizmaları dağınık ve yetersizdir. Bu durum, biyogenetik verilerin suistimal edilmesi riskini artırıyor. Dr. Anjum, devletlerin, düzenleyici kurumların, akademik kuruluşların ve finansman sağlayıcıların öncelikli olarak bu alana yatırım yapması gerektiğini vurguluyor. Aksi takdirde genomik veri ihlalleri gözetim istismarlarına, ayrımcılığa ve en kötüsü biyoterörizme yol açabilir.

IEEE Access’te yayımlanan bu çalışma, genomik verilerin yönetimi ve korunması konusundaki paradigmanın yeniden düşünülmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bilgisayar bilimi, biyoinformatik, biyoteknoloji ve güvenlik alanlarında disiplinler arası iş birliği olmadan geleceğin biyoteknolojik güvenlik sorunları çözülemez. Araştırmacılar, risk haritalarını çıkarmak ve uygulanabilir çözüm önerileri sunmak suretiyle, DNA dizileme teknolojilerinin güvenli ve güvenilir biçimde kullanılmasına yönelik bir yol haritası çiziyor.

NGS uygulamaları kişiselleştirilmiş sağlık, tarım ve adli bilimler gibi alanlarda devrim yaratmaya devam ederken, genomik verilerin gizliliği ve bütünlüğünün korunması her zamankinden daha kritik hale geliyor. Bu çalışmada belirtilen yeni nesil siber-biyogüvenlik tehditleri, biyolojik verilerin dijital ve ulusal güvenlik mekanizmalarıyla ayrılmaz bir bütün olduğunu gösteriyor. Genomik bilginin korunması için yenilikçi teknolojik çözümler, küresel iş birlikleri ve proaktif politika geliştirme şarttır ki DNA dizilemenin sunduğu büyük fırsatlar siber saldırıların gölgesinde kalmasın.

**Araştırma Konusu**: Cyber-Biosecurity Threats in Next-Generation Sequencing Workflow

**Haberin Yayın Tarihi**: 17-Mar-2025

**Web References**:
https://ieeexplore.ieee.org/stamp/stamp.jsp?arnumber=10930454
https://ieeeaccess.ieee.org/about-ieee-access/learn-more-about-ieee-access/
http://dx.doi.org/10.1109/ACCESS.2025.3552069

**Doi Referans**: 10.1109/ACCESS.2025.3552069

**Anahtar Kelimeler**:
Genomic DNA, Genetic technology, agricultural biotechnology risks, cancer diagnostics, cybersecurity, cyber-biosecurity challenges, DNA sequencing vulnerabilities, genetic data privacy concerns, infectious disease surveillance vulnerabilities, interdisciplinary approach in biosecurity, malicious hacking of DNA information, next-generation sequencing risks, NGS workflow security measures, precision medicine security threats, protecting genetic information integrity

Share This Article
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir