Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu tarafından yapılan açıklama, Türkiye’nin havacılık sektöründe yeni bir dönemin başlayacağının habercisi oldu. İstanbul Havalimanı, 17 Nisan Perşembe günü saat 10.00 itibarıyla “Eş Zamanlı Üçlü Bağımsız Pist Operasyonları” uygulamasını başlatacak. Bu adım, sadece havalimanının kapasitesini artırmakla kalmayacak, aynı zamanda İstanbul’u uluslararası havacılıkta daha da güçlü bir merkez haline getirecek. Bakan Uraloğlu’nun verdiği bilgiler, sektörün ileriye dönük planlamalarında ne derece ciddi ve kararlı olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Bu yeni operasyon modunun devreye girmesiyle birlikte İstanbul Havalimanı’nın yıllık yolcu kapasitesi ve uçuş sayısı anlamında ciddi bir artış yaşanacak. Üçlü bağımsız pist operasyonları sayesinde havalimanı, aynı anda üç farklı uçuşun iniş ve kalkış işlemlerini kısıtlamaya uğramadan yürütebilecek. Bu özellikle yoğun trafik sezonlarında, uçuşların gecikme riskinin azalması ve operasyonel verimliliğin artması açısından büyük bir avantaj sağlayacak. Havalimanı yönetimi ise bu gelişme sayesinde Türkiye’nin küresel havacılık piyasasındaki rekabet gücünü önemli ölçüde artırmayı hedefliyor.
İstanbul Havalimanı, kurulduğu günden bu yana Türkiye’nin havacılık sektöründe stratejik bir kilometre taşı oldu. Modern teknolojik altyapısı, geniş pist ve apron alanlarıyla dünya standartlarında bir tesis haline geldi. Ancak bu yeni uygulama, havalimanının teknik altyapısını su yüzüne çıkarmak adına büyük bir sıçrama olarak değerlendirilmeli. Üçlü bağımsız pist operasyonları, dünyada sayılı büyük havalimanlarında görülen ileri bir uygulama ve bu alandaki altyapı yatırımları, Türkiye’nin havacılıkta ne denli iddialı olduğunu bir kez daha ortaya koyuyor.
Bu kararın ekonomi açısından da oldukça kritik olduğunu belirtmek gerekiyor. Havacılık sektörü, Türkiye ekonomisi için önemli bir lokomotif işlevi görüyor. Turizmden ticarete, lojistikten yabancı yatırımcıların ülkeye ulaşımına kadar uzanan geniş bir yelpazede ekonomik hareketlilik sağlıyor. Pist kapasitesinin artırılması, uçuşların aksaklığa uğramadan gerçekleştirilmesi, doğrudan yatırımcıların ve turistlerin Türkiye’yi tercih etmesine olumlu yansıyacaktır. Dolayısıyla bu operasyonun başlaması, ekonomideki büyüme hedefleriyle paralel ve destekleyici bir hamle olarak okunmalıdır.
Bununla birlikte, bu tür büyük ölçekli operasyonların başladığı ilk dönemlerde bazı zorlukların yaşanması da mümkündür. Havalimanı yönetimi ve Türk Sivil Havacılık Otoriteleri’nin koordineli çalışması, bu sürecin sorunsuz atlatılabilmesi için kilit öneme sahip. Özellikle hava trafik kontrolü ekipleri üzerinde ciddi bir iş yükü oluşması kaçınılmaz. Bu nedenle, personelin kapsamlı eğitimlerle desteklenmesi ve yeni operasyon modellerine adaptasyon sürecinin yakından takip edilmesi gerekiyor. İlk günlerde yaşanacak olası aksaklıkları da sektörün deneyimi ve uzun vadeli planlamalarla habere dönüştürmek elzem.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun açıklamalarında, sadece mevcut kapasitenin artması değil, Türkiye’nin küresel lojistik zincirlerinde daha etkin bir rol sahibi olacağı da vurgulandı. İstanbul Havalimanı, Avrupa- Asya bağlantısında kritik bir köprü görevini yerine getirirken, yük taşımacılığı açısından da büyük potansiyel barındırıyor. Üç pistin eş zamanlı kullanımı, hem yolcu hem de kargo uçuşlarının daha hızlı ve etkin şekilde gerçekleşmesini sağlayacak. Bu durum, lojistik firmaları ve ticaret ortakları için değerli bir gelişme olacak.
Tabii ki bu gelişmeler ışığında, İstanbul Havalimanı’nın çevresel etkilerine dair kaygılar da gündeme geliyor. Üçlü bağımsız pist operasyonlarının başlaması, havalimanına gelen ve giden uçuşların sayısında artış anlamına geliyor. Bu da gürültü ve hava kirliliği gibi çevresel meselelerin tekrar öncelikli hale gelmesine yol açabilir. Bakanlık ve ilgili kurumların sürdürülebilirlik politikalarını bu noktada daha da geliştirmesi ve yeşil enerji yatırımlarını hızlandırması önemli. Çünkü ekonomik kalkınma ile çevresel koruma arasındaki denge, modern havacılık stratejilerinin vazgeçilmez bir parçası olarak kabul ediliyor.
Sektör uzmanları, İstanbul Havalimanı’nın bu yeni hamlesinin Türkiye’nin havacılık sektöründe rekabet avantajını artıracağını belirtiyor. Ancak bu açıklamalara rağmen, hali hazırda önemli bazı altyapı eksiklikleri ve hizmet kalitesi sorunlarının sürdüğü de söylenebilir. Hizmet kalitesi, yolcu deneyimi, gümrük işlemleri ve kule ile pist arasındaki koordinasyon gibi alanlarda zaman zaman yaşanan sıkıntılar, çözüm bekleyen konular kapsamında. Yeni pist operasyonlarına geçişle birlikte bu sorunların da minimize edilmesi gerekiyor. Aksi halde, artan trafik hacmi beraberinde yeni şikayet ve memnuniyetsizlikleri getirebilir.
Bakan Uraloğlu’nun vurguladığı diğer önemli bir nokta da, bu teknolojik ilerlemenin geleceğe yönelik daha büyük yatırımların habercisi olduğuydu. İstanbul Havalimanı, Ankara ve İzmir gibi diğer büyük şehirlerde yapılması planlanan havalimanı projeleri için bir model oluşturuyor. Ülkenin havacılık altyapısının çeşitlendirilmesi ve kapasitesinin artırılması, Cumhurbaşkanlığı Strateji Belgesi’nde de yer alan temel hedeflerden biri. Bu gelişmeler, Türkiye’nin bölgesel bir havacılık üssü olma hedefine daha da yaklaşması anlamına geliyor.
Her ne kadar bu adımlar olumlu bir tablo çizse de, küresel havacılık sektörü krizlerin eşiğinde bulunmaya devam ediyor. Covid-19 pandemisi sonrası toparlanma sürecinde yaşanan dalgalanmalar, enerji fiyatlarındaki artış ve jeopolitik riskler, havacılık sektörünü yakından etkiliyor. Dolayısıyla İstanbul Havalimanı’nın kapasite artırımı, global dalgalanmalara rağmen dikkat çekici ve cesur bir yatırım olarak görülmeli. Bu hamle, Türkiye’nin kriz anlarında bile kendini geliştirme ve rekabet avantajı sağlama iradesini gösteriyor.
Sonuç olarak, İstanbul Havalimanı’nda başlayacak olan eş zamanlı üçlü bağımsız pist operasyonları, Türkiye havacılığında yeni bir dönemin kapılarını aralıyor. Bu operasyonun verimli ve sorunsuz işlemesi, İstanbul’un ve Türkiye’nin uluslararası havacılık haritasındaki yerini pekiştirecek. Bakanlık ve havalimanı yöneticilerinin disiplinli ve planlı yaklaşımları, bu süreci daha da etkin kılacaktır. Ancak sektörün tüm paydaşlarının dikkat ve iş birliği içinde olması, sürdürülebilir ve kaliteli büyümenin anahtarıdır. Türkiye, böylece sadece bölgesel değil, küresel bir havacılık merkezi olma yolunda sağlam adımlar atmaya devam edecek gibi görünüyor.