Sermaye piyasalarında sürdürülebilirlik yaklaşımının önemi her geçen gün artıyor. Bu doğrultuda, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı İbrahim Ömer Gönül, 2020 yılında SPK’nın Sürdürülebilirlik İlkeleri Uyum Çerçevesi’ni yayımladığını açıkladı. Başkan Gönül, düzenlemenin temel amacının halka açık şirketlerin sürdürülebilir yönetim anlayışını benimseyerek sorumluluklarını yerine getirmelerini teşvik etmek olduğunu vurguladı. Bu açıklama, piyasalar açısından yeni bir dönemin işareti olarak değerlendirilebilir. Ancak sürdürülebilirlik ve kurumsal sorumluluk kavramlarının ülkemizde ne kadar içselleştiği ve pratikte ne düzeyde uygulandığı sorgulanmaya devam ediyor.
Bir dönem kamuoyunda sadece çevresel konularla eş anlamlı kabul edilen sürdürülebilirlik kavramı artık çok daha kapsamlı bir perspektife sahip. Ekonomik, sosyal ve yönetişim boyutlarının da içinde bulunduğu geniş bir çerçeve olarak tanımlanabilir. SPK’nın bu alandaki düzenlemesi ise, özellikle yatırımcıların ve paydaşların beklentilerine yanıt vermek açısından önemli bir adım. Gönül’ün ifadesiyle, “şirketlerin nasıl bir yönetim anlayışı belirlemeleri gerektiği” konusundaki rehberlik, sadece yasal bir zorunluluk değil, aynı zamanda piyasanın rekabet gücünü artıracak stratejik bir hamle anlamına da geliyor.
Türkiye sermaye piyasalarında sürdürülebilirlik odaklı düzenlemelerin yapılması, küresel trendlerle uyum açısından kritik bir öneme sahip. Avrupa Birliği başta olmak üzere birçok gelişmiş piyasa bu alanda oldukça yol almış durumda. SPK’nın bu doğrultuda attığı adımlar, Türkiye’nin de bu global gelişmelerin gerisinde kalmamasını sağlıyor. Elbette ki sürdürülebilirlik çerçevesini benimseyip uygulamak, şirketlerin kurumsal performansını da doğrudan etkileyici bir faktör haline geliyor. Ancak bu sistemin kalıcı ve etkin olması için şirketlerin sadece zorunluluktan değil, bilerek ve isteyerek bu modeli benimsemesi gerekiyor.
Düzenlemenin yayınlandığı 2020 yılından bu yana geçtiğimiz dönemlerde kamuya açık şirketlerin uyum süreçleri yakından takip edildi. SPK Başkanı’nın açıklamalarından yola çıkarak, bu süreçte pek çok şirkette stratejik değişikliklerin yapıldığı anlaşılmakta. Yönetim kadrolarında sürdürülebilirlik bilincinin yerleşmeye başlaması, aynı zamanda paydaşlar arasında güven tesisine olanak tanıyan bir gelişme. Ancak, teoride her şey mümkün görünse de, uygulamada hala çeşitli zorluklar yaşanıyor. Özellikle küçük ve orta ölçekli şirketler için bu anlayışı benimsemek ve raporlamak zaman zaman kaynak sıkıntısı yaratabiliyor.
Sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde şirketlerin finansal tablolarının yanı sıra çevresel etkileri, sosyal sorumlulukları ve yönetim kadrosunun şeffaflığı da değerlendirmeye alınıyor. Bu durum, piyasa dinamiklerinde önemli bir değişimi beraberinde getiriyor. Sermaye piyasasında şeffaflık ve hesap verebilirlik artırılırken, risk yönetimi de daha etkin hale geliyor. Özellikle yabancı yatırımcıların ilgisini çekmek açısından böyle bir yaklaşımın piyasalara pozitif katkısı büyük. Fakat burada, sürdürülebilirlik uygulamalarının daha çok formaliteden öteye geçip sektörel bazda nasıl derinleşeceği kritik bir soru olarak karşımıza çıkıyor.
Sürdürülebilirlik, sadece şirketlerin iç yönetim pratiklerini değil, aynı zamanda müşterileri, tedarikçileri ve toplumla olan ilişkilerini de kapsayan bir yönetim biçimi. SPK Başkanı’nın altını çizdiği üzere, bu anlayışın halk açık şirketlerde uygulanması önemli bir başlangıç oldu ancak sürdürülebilir büyüme hedeflerine ulaşmak için bu pratiklerin tüm ekonomik aktörlere yayılması gerekiyor. İyi yönetişim ve kurumsal sosyal sorumluluk ilkelerinin yaygınlaşması sadece piyasa performansını değil, aynı zamanda toplumun genel refahını da artıracak.
Öte yandan, sürdürülebilirlik alanında düzenleyici kurumların rolü giderek daha da büyüyor. SPK, bu alanda yol gösterici ve denetleyici fonksiyonunu aktif biçimde yerine getiriyor. Aynı zamanda, düzenlemelerin etkinliği açısından sürekli olarak güncellemeler yapılması ve piyasa aktörlerinin bilinçlendirilmesi gerekiyor. İbrahim Ömer Gönül’ün yaptığı açıklamalar, SPK’nın bu süreci sahiplenip uzun vadeli stratejiler geliştirdiği izlenimini veriyor. Ancak uygulamadaki sıkıntılar ve eksiklikler, bu düzenlemelerin daha da geliştirilmesi gerektiğini gösteriyor.
Sürdürülebilirlik ilkelerinin başarılı bir şekilde hayata geçebilmesi için sadece düzenlemeler değil, eğitim ve farkındalık artırma çalışmaları da elzem. Şirket yönetimlerinden çalışanlara, yatırımcılardan müşterilere kadar geniş bir yelpazede sürdürülebilirlik kültürünün yerleşmesi gerekiyor. Türkiye’de bu kültürün gelişimi hâlâ yolun başında denebilir. Bu bağlamda, SPK ve diğer ilgili kurumların birlikte hareket ederek daha kapsamlı projeler geliştirmesi gerekmekte. Teknolojinin sunduğu olanaklarla bu alandaki farkındalık artırılabilir ve bilinç düzeyi yükseltilebilir.
Şirketlerin sürdürülebilirlik raporlamaları konusunda artan sorumlulukları, uluslararası piyasalarda rekabet avantajı sağlayabilir. Ancak bu avantajın ortaya çıkması, raporlamaların sadece şeklen değil içerik olarak da sağlam ve doğru olmasına bağlı. Bu durum, denetim mekanizmalarının güçlendirilmesini zorunlu kılıyor. SPK’nın bu anlamda yürüttüğü çalışmalar, sermaye piyasalarının güvenilirliğini artırmak adına olumlu bir adım olarak değerlendirilebilir. Yine de, raporlama standartlarının ve uygulamalarının evrensel ölçütlere tam uyum sağlaması için ek çalışmalar gerekli.
Geleceğe bakıldığında, sürdürülebilirlik ilkeleri doğrultusunda sermaye piyasalarının dönüşümü kaçınılmaz görünüyor. Bu dönüşüm, sermaye piyasalarına olan güveni artıracak, ekonomik istikrarı destekleyecek ve uzun vadeli yatırımları teşvik edecektir. Ancak bunun gerçekleşmesi için sadece düzenleyicinin değil, piyasa aktörlerinin de sorumluluk alması gerekiyor. Bu noktada, SPK Başkanı’nın açıklamaları piyasa katılımcılarına bir çağrı niteliğinde okunabilir. Daha sürdürülebilir ve şeffaf yönetim anlayışlarının yaygınlaşması, Türkiye ekonomisinin küresel arenada konumunu güçlendirebilir.
Sonuç olarak, SPK’nın 2020 yılında yayımladığı Sürdürülebilirlik İlkeleri Uyum Çerçevesi, sermaye piyasalarında önemli bir dönüm noktasıdır. İbrahim Ömer Gönül’ün vurguladığı üzere, halka açık şirketlerin sorumluluk alma mekanizmasının güçlendirilmesi, piyasanın genel kalitesini yukarı taşıyacaktır. Ancak sürdürülebilirliği bir hedef değil, sürekli geliştirilen dinamik bir süreç olarak görmek gerekiyor. Bu çerçevede, şirketlerin yönetim anlayışlarını dönüştürmeleri ve bu yolda sürekli iyileştirmeler yapmaları elzemdir. Piyasa aktörleri ve düzenleyici kurumlar arasındaki işbirliği ise başarının anahtarı olacaktır.