XELOX Artı Radyoterapi ve Kemoterapi Karşılaştırması

admin
By admin
8 Min Read
Disclosure: This website may contain affiliate links, which means I may earn a commission if you click on the link and make a purchase. I only recommend products or services that I personally use and believe will add value to my readers. Your support is appreciated!

Türkiye Onkoloji alanında önemli bir gelişme yaşandı. Yapılan kapsamlı bir araştırmada, lokal ileri evre mide kanserli hastalarda, neoadjuvan kemoterapiye ek olarak uygulanan radyoterapi kombinasyonunun etkinliği ve güvenliği ortaya kondu. Bu çalışmada, XELOX kemoterapi rejimi (oksaliplatin ve kapesitabin) ile neoadjuvan radyoterapinin birlikte uygulanması, yalnızca kemoterapi uygulanan hastalarla karşılaştırıldı. 409 hasta üzerinde yapılan detaylı analizler, özellikle cerrahi öncesi tümör küçültülmesinde ve biyobelirteçlerde önemli avantajlar sağlandığını gösterdi. Bu sonuçlar, mide kanseri tedavisinde mevcut protokollerin geliştirilmesi açısından umut vaat ediyor.

Mide kanseri, dünya çapında geç teşhis edilmesi ve agresif seyri nedeniyle tedavisi oldukça zorludur. Bu nedenle, cerrahi öncesinde tümör hacmini küçültmek ve cerrahi başarı şansını artırmak için etkili neoadjuvan tedavi yaklaşımları geliştirmek gerekiyor. Bu kapsamda, kemoterapi ve radyoterapinin eş zamanlı kullanılması, kanser hücrelerine karşı sinerjik bir etki yaratma potansiyeli taşır. Yeni yapılan bu çalışma, XELOX protokolünün yanı sıra radyoterapinin tedaviye eklenmesinin hangi sonuçları doğurduğunu detaylı şekilde irdeleyerek literatürde kayda değer bir boşluğu dolduruyor.

Araştırmada 2019-2020 yılları arasında radikal gastrektomi ve D2 lenfadenektomi uygulanan 409 lokal ileri mide kanserli hasta değerlendirildi. Hasta gruplarının demografik ve klinik özelliklerini dengelemek için ters olasılık ağırlıklandırma (IPW) gibi gelişmiş istatistiksel yöntemler kullanıldı. Bu yaklaşım, hasta gruplarındaki potansiyel karıştırıcı faktörleri minimize ederek, iki farklı neoadjuvan tedavi stratejisinin karşılaştırılmasını mümkün kıldı. Böylelikle elde edilen sonuçların geçerliliği ve güvenilirliği arttı.

Patolojik tam yanıt oranları, çalışmanın en dikkat çekici bulgularından biri oldu. Kemoradyoterapi kombinasyonu alan hastalarda %15,8 oranında tümörün patolojik olarak tam yokluğu saptanırken, sadece kemoterapi alan grupta bu oran %4,7’de kaldı. Bu önemli fark, radyoterapinin kemoterapiye eklenmesi ile tümör hücrelerinin daha etkin ve kapsamlı bir şekilde eradike edildiğinin kanıtı olarak değerlendirildi. Özellikle cerrahi öncesi bu düzeyde tümör kontrolünün sağlanması, sonraki tedavi basamaklarının başarısını olumlu etkiliyor.

Bunun yanı sıra, özellikle tümör belirteci olarak bilinen karsinoembriyonik antijen (CEA) seviyelerindeki negatif dönüşüm de neoadjuvan kemoradyoterapi grubunda anlamlı oranda yüksekti (%38,1 vs %11,8). CEA’nın tedavi sonrası düşüşü, tümörün sistemik kontrolünün sağlanabileceğine dair güçlü bir gösterge olarak kabul edilir. Bu bulgu, tedavinin Biyolojik etkinliğinin tespiti ve hastaların uzun dönem prognozunun belirlenmesinde klinisyenlere yol gösteriyor.

Tedaviye yanıtın histopatolojik derecesini yansıtan tümör regresyon derecelendirmesi (TRG) açısından da kemoradyoterapi grubunda kayda değer bir üstünlük gözlendi. TRG 0-1 değerine sahip, yani minimal tümör hücresi kalıntısı barındıran hastaların oranı %60,3 ile yalnızca kemoterapi uygulanan %24,3’lük grubun üzerinde yine iki katından fazla oldu. Bu durum, radyoterapinin neoadjuvan tedavi kapsamına eklenmesinin sadece tümör küçültmede değil, aynı zamanda hücresel düzeyde agresif tümör hücrelerinin yok edilmesinde de önemli rol oynadığını işaret ediyor.

Ayrıca, postoperatif patolojik evreleme sonuçları incelendiğinde, CXRT (kemoradyoterapi) uygulanan grupta ypT0 ve T1 olarak tanımlanan erken tümör evrelerine geçiş oranı %35,5 gibi yüksek bir oranda görülürken, sadece kemoterapi grubunda bu oran yaklaşık üç kat daha azdı. Erken evreye inen tümörler, cerrahi rezeksiyonda daha etkili ve kapsamlı çıkarılmayı mümkün kılarak, ameliyat sonrası yaşam kalitesi ve uzun dönem sağ kalım üzerinde olumlu etkiler yaratabilir.

Lenf nodu diseksiyonu konusunda da önemli gözlemler yapıldı. Kemoradyoterapi grubunda çıkarılan ortalama lenf nodu sayısının 17 ile daha az olduğu tespit edilirken, patolojik nod negatifliği (ypN0) oranı %60,3 gibi yüksek bir oranda gerçekleşti. Yalnızca kemoterapi alan hastalarda ise daha fazla lenf nodu çıkarılmasına rağmen nod negatiflik oranı %39,8 olarak kaldı. Bu durum, radyoterapinin nodal metastazlarda etkili sterilizasyon sağladığının göstergesi ve olası uzak metastaz riskini azalttığı anlamına geliyor.

Cerrahi başarının önemli bir kriteri olan R0 rezeksiyon oranları ise her iki grupta yüksek bulundu. Kemoradyoterapi grubunda 100% R0 rezeksiyonu sağlanırken, yalnızca kemoterapi gören grupta bu oran %96,5’te kaldı. Tam temiz cerrahi sınırları, mide kanseri hastalarında uzun dönem sağ kalım için kritik bir faktör olarak kabul edilir. Radyoterapi eklenmesiyle elde edilen bu mükemmel cerrahi sonuçlar, tedavi stratejisindeki başarıyı açıkça ortaya koyuyor.

Tedavi güvenliği ve yan etki profilleri açısından ise iki grup arasında anlamlı bir fark bulunmadı. Kemoradyoterapi grubunda kemoterapinin klasik yan etkileri olan kemik iliği baskılanması, mide-bağırsak sistemine ait intoleranslar, kusma, özofajit ve ishal gibi komplikasyonlar, yalnızca kemoterapi alan hastalarla benzer düzeyde izlendi. Hastanede kalış sürelerinde de ek bir uzama olmaması, yoğun tedavi rejiminin hastaların klinik seyrini olumsuz etkilemediğini gösteriyor.

Onkolojik sonuçlara bakıldığında ise, hastaların nükssüz yaşam süresi kemoradyoterapi alan grupta anlamlı olarak daha iyiydi. Ancak bu durum genel sağkalımda henüz anlamlı fark yaratmamış olup, daha uzun takip ve ileri kontrollere ihtiyaç bulunuyor. Nükssüz yaşam, tedavinin etkinliğini ve hastalığın kontrol altında tutulmasını gösterdiği için son derece değerlidir ve gelecekte sağ kalım farklarının ortaya çıkabileceği ümitlerini artırmaktadır.

Araştırmada ayrıca klinik değişkenler ile tümör belirteçleri arasında yapılan korelasyon analizleri, prognostik faktörlerin belirlenmesinde yeni veriler sundu. Neoadjuvan tedaviye yanıtın tahmin edilmesi açısından bu tür biyomarkerların rolü giderek artmakta. Çalışma bu bağlamda kişiye özel tedavi planlamasında kullanılabilecek potansiyel göstergelerin ortaya konmasına katkı sağladı.

Sonuç olarak, XELOX kemoterapi rejimine neoadjuvan radyoterapi eklenmesi, lokal ileri evre mide kanserinde tümör küçültme ve lokal kontrolü belirgin şekilde artıran güvenilir bir yaklaşım olarak ortaya çıktı. Güvenlik profilinin bozulmaması ve cerrahi sonuçların iyileşmesiyle birlikte, bu kombinasyon klinik uygulamada yaygınlaşmayı hak ediyor. Araştırma, bu tedavi stratejisinin etkinliğini randomize kontrollü çalışmalarla da desteklenmesi için zemin hazırlıyor.

Çalışmanın retrospektif tasarımı, gerçek dünyadaki hasta popülasyonları üzerinde uygulanabilir ve geçerli sonuçlar sunması açısından önemli bulunuyor. Bu sayede, günlük klinik pratikte karşılaşılan heterojen hasta gruplarında da benzer başarıların elde edilmesi mümkün olabilir. Bu veri zenginliği, onkolog ve cerrahların karar verme süreçlerine değerli bir katkı sunuyor.

Gelecekte, moleküler ve immünolojik profilleme sayesinde neoadjuvan tedavinin daha da kişiselleştirilmesi beklenmektedir. Bu çalışmanın temel verileri, yeni hedeflere yönelik ilaç ve radyoterapi kombinasyonlarının geliştirilmesinde yol gösterici olabilir. Lokal ileri mide kanseri tedavisinde olası paradigmaların değişimi için önemli bir ilk adımı temsil ediyor.

Sonuçta, sistemik kemoterapi ile lokal radyoterapinin stratejik bütünleşimi, mide kanseri gibi zorlu bir hastalıkta tedavi başarısını artırma potansiyeline sahip. Bu yaklaşım, multidisipliner onkolojik yaklaşımların önemini bir kez daha vurgulamakta ve hastalar için daha umut verici klinik senaryolar yaratmaktadır.

Araştırmanın yazarları Bu, Wang ve Wang ve ekipleri, sundukları bu kapsamlı veriler ile lokal ileri evre mide kanseri hastalarının tedavi şemasını değiştirebilecek önemli bir çalışmaya imza atmıştır. Bu gelişme, onkoloji pratiğinde güncel yaklaşımların geleceğin tedavi standartlarına dönüşmesine zemin hazırlamaktadır.

Araştırma Konusu: XELOX kemoterapi rejimi ile neoadjuvan radyoterapinin lokal ileri evre mide kanserindeki etkinlik ve güvenlik karşılaştırması.

Makale Başlığı: Efficacy and safety of XELOX combined with neoadjuvant radiotherapy versus neoadjuvant chemotherapy in locally advanced gastric cancer.

Doi Referans: https://doi.org/10.1186/s12885-025-14103-1

Resim Credits: Scienmag.com

Anahtar Kelimeler: mide kanseri, neoadjuvan kemoradyoterapi, XELOX kemoterapi, radyoterapi, tümör küçültme, patolojik tam yanıt, D2 lenfadenektomi, kemoterapi, tedavi güvenliği, tümör belirteçleri, karsinoembriyonik antijen, hastane kalış süresi, cerrahi sonlanım, tümör regresyon derecesi

Share This Article
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir