Elektrik ve elektronik sektörü ihracatında ilk çeyrekte yaşanan artış, Türkiye’nin dış ticaret performansında önemli bir gelişme olarak öne çıkıyor. Geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 1,2 oranında yükseliş göstererek 4 milyar 791 bin dolara ulaşan ihracat, sektörün direncini ve büyüme potansiyelini gözler önüne serdi. Bu rakamlar, pek çok zorluğun yaşandığı ekonomik atmosferde elektrik ve elektronik sektörünün nasıl ayakta kalabildiğine dair önemli ipuçları veriyor. Sektörün bu performansında hem iç hem de dış piyasalardaki dinamiklerin etkili olduğu görülürken, Türkiye’nin stratejik konumunun ve kalifiye iş gücünün de belirleyici faktörler arasında yer aldığına şüphe yok.
Son yıllarda global ekonomik belirsizliklerin artması ve tedarik zinciri sorunlarının devam etmesi, ihracatçılar için ciddi engeller oluşturdu. Ancak elektrik ve elektronik sektörü, bu engelleri aşarak ilk çeyrekte olumlu sonuçlar elde etmeyi başardı. Türkiye’nin önemli ihracat kalemlerinden biri olan bu sektör, teknolojik yatırımlar ve Ar-Ge çalışmaları sayesinde rekabet gücünü artırdı. Ülkenin Avrupa başta olmak üzere birçok pazarla olan ticari ilişkilerini sağlam şekilde sürdürmesi, bu yükselişe katkı sağladı. Özellikle gelişmiş ülkelerdeki talebin artması ve Türkiye’nin uygun maliyet avantajının korunması, iç pazarda yaşanan dalgalanmalara rağmen dışa açılmayı destekledi.
İhracat rakamlarındaki yüzde 1,2’lik artış, genel olarak küçük gibi görünse de, sektörün yaşadığı zorluklar düşünüldüğünde oldukça olumlu bir tabloyu yansıtıyor. Özellikle pandemi sonrası toparlanma sürecinde üretim maliyetlerindeki artışlar, enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ve döviz kurlarındaki oynaklıkler ihracatın önündeki en büyük problemler olarak dikkat çekiyor. Buna rağmen, sektördeki oyuncuların pazarlama stratejilerindeki yenilikler ve devlet desteklerinin devreye girmesi, ihracattaki büyümeyi mümkün kıldı. Özellikle KOBİ’lerin teknolojiye uyum sağlamadaki başarısı, sektöre dinamizm kazandırdı.
Türkiye’nin elektrik ve elektronik ihracatında öne çıkan ürün grupları arasında kablo ve iletkenler, elektrikli ev aletleri, aydınlatma ürünleri ve elektronik devre elemanları bulunuyor. Bu ürünlerin dünya pazarlarında talep görmesi, sektörün toplam ihracat değerinin artmasında etkili oldu. Ayrıca teknoloji ithalatının azalması ve yerli üretimin artması sektördeki dışa bağımlılığı azaltarak ihracat kalitesinin yükselmesine katkıda bulundu. İhracat hamlesinde kentin İstanbul, Bursa ve Manisa gibi üretim merkezleri kritik rol oynadı. Bu kentlerdeki fabrikaların kapasite artırımı ve yenilikçi üretim tekniklerine yönelmesi, artışta kendini net şekilde göstermekte.
Bununla birlikte, sektör ihracatında sürdürülebilir büyümenin sağlanabilmesi için yeni teknolojilere yatırımın hızlandırılması gerekiyor. Dijitalleşme ve otomasyonun dünya genelinde yükselen trendine paralel hareket etmek, Türkiye’nin sektörde rekabet gücünü artırabilir. Ayrıca 5G teknolojisi, akıllı cihazlar ve yenilenebilir enerji sistemleri gibi alanlarda Ar-Ge faaliyetlerinin daha da yaygınlaşması önem taşıyor. Bu amaçla, kamu ve özel sektör iş birliği artırılarak, yenilikçi projelerin hayata geçirilmesi ihracatın uzun vadede yükselişini destekleyebilir.
Dış pazarlara yönelik stratejik adımlar ise halen kritik bir konu olarak önceliğini koruyor. Ana hedef pazarlarda yaşanan ekonomik dalgalanmalar ve ticaret politikalarındaki belirsizlikler, sektörün performansında dalgalanmalara yol açabiliyor. Buna karşın, yeni pazar arayışları ve serbest ticaret anlaşmalarının etkin kullanımıyla, elektrik ve elektronik ihracatında istikrarlı bir büyüme yakalanabilir. Özellikle Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Asya pazarları, Türk firmaları için hem fırsat hem de rekabet alanı olarak değerlendirilmeli.
Sektörde faaliyet gösteren firmaların finansmana erişimi ve üretim maliyetlerindeki değişim de ihracat performansını doğrudan etkileyen unsurlar arasında yer almaktadır. Enerji maliyetlerindeki artış ve döviz kuru hareketleri firmaların kâr marjlarında baskı yaratırken, aynı zamanda yeni yatırımların önünde bir engel oluşturmaktadır. Bu nedenle, finansal destek mekanizmalarının güçlendirilmesi ve döviz kuru riskine karşı koruma stratejilerinin uygulanması büyük önem taşır. Böylece firmalar, rekabetçi fiyatlarla uluslararası pazarlarda yer alabilir.
İç piyasadaki talep artışlarının ve üretim kapasitesindeki gelişmelerin ihracata nasıl yansıdığını da analiz etmek gerekiyor. Türkiye’de elektrik ve elektronik sektöründeki büyüme, hem yerli tüketimin artmasından hem de ihracat odaklı üretim modelinden kaynaklandı. Bu iki dinamik, sektörün çapraz bir büyüme sağlamasına zemin hazırladı. Ancak uzun vadede, sadece ihraç edilen ürün hacminin artırılması değil, aynı zamanda yüksek katma değerli ürünlerin üretimine yönelmek kritik bir hedef olarak karşımıza çıkıyor. Bu da sektörde yapısal bir dönüşüm ve inovasyon kültürünün yerleşmesini gerektiriyor.
Bunun yanı sıra, sektördeki istihdam ve iş gücü kalitesi konularının sürdürülebilirlik açısından göz ardı edilmemesi gerekiyor. Elektrik ve elektronik sanayinde ihtiyaç duyulan nitelikli eleman sayısı giderek artarken, mesleki eğitim ve yükseköğretim kurumları ile sektör arasında koordinasyonun güçlendirilmesi büyük önem kazanmakta. Yeni mezunların teknolojiye hakim olması ve pratik deneyim kazanabilmeleri için sanayiyle akademi arasında köprülerin kurulması, Türkiye’nin rekabet gücünü artıracak önemli adımlardan biridir. Bu alandaki ilerlemeler ihracat performansını doğrudan posivitif etkiliyor.
Global ölçekte yaşanan teknolojik dönüşümün de sektöre yansımalarını değerlendirmek elzem. Yenilenebilir enerji, elektrikli araçlar, akıllı şehirler ve IoT (Nesnelerin İnterneti) alanlarındaki hızlı gelişmeler, elektrik ve elektronik sektörünü dinamik ve sürekli değişen bir yapıya dönüştürdü. Türk firmalarının bu trendlere ayak uydurması, pazar paylarını genişletmelerini ve sürdürülebilir büyüme elde etmelerini mümkün kılıyor. Ayrıca sektörel ortaklıklar ve küresel iş birliği projeleri, teknolojik bilgi transferi ve kapasite artırımı açısından kritik fırsatlar sunuyor.
Bir diğer kritik husus ise, çevresel ve sürdürülebilir üretim yaklaşımlarının ihracat stratejileriyle entegre edilmesidir. Dünya genelinde daha yeşil ve çevre dostu üretim süreçlerine geçiş hızlı bir şekilde öne çıkarken, Türkiye’nin bu dönüşümü gerçekleştirmesi rekabet gücünü artıracaktır. Elektrik ve elektronik sektöründeki firmaların enerji verimliliği, geri dönüşüm ve sürdürülebilir malzeme kullanımı konularında standartlara uygun hareket etmesi, özellikle Avrupa gibi çevre duyarlılığı yüksek pazarlar için büyük avantaj sağlayacaktır. Bu bağlamda, yeşil finansman araçları ve destek programlarının etkin kullanımı da teşvik edilmelidir.
Sonuç olarak, elektrik ve elektronik sektörünün ihracatında yaşanan yüzde 1,2’lik artış, başarının yanı sıra iyileştirilmesi gereken alanların da işaret fişeklerini taşıyor. Türkiye, bu sektörde sürdürülebilir ve yüksek katma değerli büyüme için stratejik planlarını revize etmeli, teknoloji, eğitim ve finansman alanlarında güçlü adımlar atmalıdır. Küresel rekabet ortamının giderek zorlaştığı bir dönemde, esnek, yenilikçi ve pazar odaklı bir yapıya bürünmek, elektrik ve elektronik ihracatının geleceği için en önemli ihtiyaçtır. Ekonomi editörlerimiz olarak, bu gelişmeleri yakından takip etmeye ve sektörel dinamikleri detaylı analiz etmeye devam edeceğiz.