Kanser Tedavisi Sonrası Geç Dönem Radyasyon Hasarlarında Uzun Süreli Rahatlama Sağlayan Hiperbarik Oksijen Tedavisi
Kanser tedavisinde önemli bir yer tutan radyasyon terapisi, özellikle prostat, kolon, rahim ağzı ve yumurtalık kanserlerinde etkin bir yöntem olarak kullanılsa da çevre sağlıklı dokularda oluşturduğu hasar nedeniyle hastalarda uzun vadeli komplikasyonlara yol açabilmektedir. Son yıllarda, İsveç’in Göteborg Üniversitesi öncülüğünde yürütülen kapsamlı bir araştırma, radyasyon tedavisinin alt karın bölgesinde neden olduğu geç dönem yan etkilerden muzdarip hastalarda hiperbarik oksijen tedavisinin (HBOT) kalıcı ve etkili bir rahatlama sağladığını ortaya koymuştur. Bu yenilikçi tedavi, sadece belirtilerde belirgin bir iyileşme sunmakla kalmayıp aynı zamanda bu faydaları beş yıl sonrasına kadar sürdürmektedir.
Radyasyonun kanser tedavisindeki başarısı yadsınamaz olsa da, uygulanan doza ve tedavi bölgesine bağlı olarak sağlıklı dokularda hasar yaratması, hastaların yaşam kalitesini ciddi oranda olumsuz etkileyen kronik yan etkilere neden olmaktadır. Bu tür komplikasyonlar genellikle hemen ortaya çıkmaz, yıllar sonra belirtilerini gösterir ve tedavi edilmediği takdirde hastaların fiziksel işlevselliğini ve sosyal yaşamına katılımını engelleyecek düzeyde kronik durumlara dönüşür. Özellikle pelvik bölgedeki radyasyon hasarı, uzun süreli idrar kaçırma, kanama ve dayanılmaz ağrılar gibi hem fiziksel hem de psikolojik açıdan yıpratıcı semptomlara sebep olmaktadır.
Geç dönem radyasyon yaralanmalarıyla mücadelede bugüne kadar çok sınırlı ve genellikle geçici çözümler sunan tedavi seçenekleri mevcuttu. Bu durum, hastaların sıkıntılarını hafifletmek için kollayıcı yöntemlerle yetinmek zorunda kalmasına neden olurken, HBOT’un devreye girmesiyle birlikte bu alanda çığır açan gelişmeler yaşanmıştır. Hiperbarik oksijen tedavisi, saf oksijenin basınç altındaki özel odalarda verilmesiyle, hasar görmüş dokuların iyileşmesini destekleyerek, kronik inflamasyonu azaltmakta ve doku rejenerasyonunu tetiklemektedir.
Araştırmanın başında yer alan kıdemli anestezi uzmanı ve araştırmacı Nicklas Oscarsson liderliğindeki ekip, beş Nordic üniversitesinde toplam 70 yetişkin hastayı kapsayan bir çalışmada, radyasyon nedeniyle gelişmiş şiddetli sistit belirtileri gösteren hastalara HBOT uyguladı. Hastalar 30 ila 40 seans arasında, her biri yaklaşık 90 dakika ve su altında 14 metre basınca eşdeğer ortamda tedavi gördü. Tedavi sonuçları ise klasik medikal tedavi ve fizyoterapi alan kontrol grubu ile karşılaştırıldı. Sonuçlarda, HBOT uygulanan hastaların kanama, idrar kaçırma ve kronik ağrı gibi semptomlarında belirgin iyileşmeler gözlemlendi ve en çarpıcı nokta ise iyileşmenin beş yıl boyunca sürdüğünün tespit edilmesiydi.
Tedavinin biyolojik etkileri üzerinde detaylı incelendiğinde, artan oksijen seviyesi sayesinde hipoksik dokuların oksijenlenmesi güçlendirilmekte; bu da yeni kan damarlarının oluşumunu (anjiyogenez), kronik inflamasyonun giderilmesini ve fibrotik doku birikiminin azaltılmasını mümkün kılmaktadır. Böylece radyasyonun yarattığı kalıcı doku hasarları geri döndürülebilir hale gelmekte ve normal pelvik doku mimarisi yeniden sağlanmaktadır. Bu mekanizmayla HBOT’un geleneksel tedavilerin ötesinde dönüştürücü bir etki sunduğu anlaşılmaktadır.
Klinik açıdan değerlendirdiğimizde, bu araştırma oncolog, ürolog ve birinci basamak sağlık çalışanlarının HBOT konusunda bilgilendirilip hastaları daha sık bu tedaviye yönlendirmesi gerektiğinin altını çizmektedir. Mevcut hiperbarik oksijen merkezlerinin yaygınlığı göz önüne alındığında, bu uygulamanın erişilebilirliğinin artırılması ve hasta portföyünün büyütülmesi, kalıcı içsel yaralarla mücadelede önemli bir adım olacaktır. Daha fazla sağlık profesyonelinin bu tedavi yönteminin etkinliği ve güvenliği hakkında bilinçlendirilmesi, hastaların yaşam kalitesinde ciddi iyileşmeler getirecektir.
Bir başka önemli kazanım ise, çeşitli nedenlerle radyasyon dozu sınırlandırılan hastalarda HBOT’un yan etkileri hafifletmesiyle daha agresif ve etkin tedavi dozlarının uygulanabilmesine olanak sağlamasıdır. Böylece hem kanser kontrol başarısı artırılabilir hem de hastaların bu tedavi sürecinden kaynaklanan yaşam kalitesi düşüşleri minimize edilebilir. Bu ikili avantaj, HBOT’un kanser tedavisinde yeni bir sayfa açabileceğinin işareti olarak görülmektedir.
Araştırma ekibi HBOT uygulamasının, tedavi sonrası geç dönemde ortaya çıkan sorunları iyileştirmekle kalmayıp, radyasyon tedavisi sürecinde erken dönem ya da hatta tedavi hemen sonrasında uygulandığında kronik komplikasyonların gelişimini engelleyip engelleyemeyeceğinin araştırılması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu proaktif yaklaşım eğer başarılı olursa, radyasyon onkolojisi alanında devrim yaratma potansiyeline sahip olup, tedavi protokollerinin köklü şekilde değişmesini sağlayabilir.
Çalışma, Danimarka’daki Rigshospitalet, Finlandiya’daki Turku Üniversitesi, Norveç’te Haukeland, İsveç’te Karolinska ve Sahlgrenska Üniversite Hastanesi gibi beş önde gelen Nordic üniversitenin aktif katılımıyla gerçekleştirilmiş; uzun dönemli takip ve randomize kontrollü çalışma tasarımıyla güçlü ve güvenilir verilere ulaşılmıştır. Sonuçları, sağlık alanında prestijli bir dergi olan The Lancet eClinicalMedicine’de yayımlanmıştır.
Kronik ve dayanılmaz şikayetlerle yaşamını sürdürmeye zorlanan hastalar için HBOT, günlük aktivitelerine geri dönmelerine, idrar kontrollerini tekrar sağlamalarına ve işlevsel bağımsızlıklarını kazanmalarına olanak tanımaktadır. Bu durum, hastaların hayat kalitesinde öncesinde hayal dahi edilemeyecek belirgin olumlu değişikliklere yol açmaktadır. Bilimsel gelişmeler ile yaşam kalitesindeki bu somut iyileşmeler arasında köprü oluşturan bu çalışma, dünya genelinde sayısız kanserden kurtulmuş hastaya umut ışığı olmaktadır.
Tıp camiasının bu sonuçları benimsemesi ile birlikte, ilk aşamada sağlık çalışanlarının ve hastaların HBOT’un faydaları hakkında daha iyi bilgilendirilmesi ve hastaların uygun şekilde yönlendirilmesi kritik önem taşımaktadır. Bu girişimler, kısa sürede tedavinin standart bakım protokollerinin içine yerleşmesini sağlayarak, radyasyon kaynaklı kronik ağrı ve fonksiyon kayıplarını önlenebilir, kısmen veya tamamen geri döndürülebilir rahatsızlıklar haline getirecektir.
Özetle, hiperbarik oksijen tedavisi, geç dönem radyasyon kaynaklı pelvik doku hasarlarının tedavisinde paradigmada köklü bir değişim yaratmakta; biyolojik etkileri ve uygulama kolaylığı ile hem bilimsel hem klinik uygulamada ilerici ve kalıcı çözümler sunmaktadır. Bu tedavi, vücudun doğal iyileşme mekanizmalarını harekete geçirerek hastalara uzun vadeli rahatlık ve işlevsel kazanımlar sağlayabilir. Devam eden klinik çalışmalar ile koruyucu HBOT uygulamaları ve diğer geniş kapsamlı kullanım alanları araştırılmakta, böylece HBOT’un kanser sonrası bakımın temel taşlarından biri olması beklenmektedir.
—
**Araştırma Konusu**: İnsanlar
**Makale Başlığı**: Radiation-induced cystitis treated with hyperbaric oxygen therapy (RICH-ART): long-term follow-up of a randomised controlled, phase 2-3 trial
**Haberin Yayın Tarihi**: 19 Nisan 2025
**Web References**: http://dx.doi.org/10.1016/j.eclinm.2025.103214
**Resim Credits**: Fotoğraf: Anders Kjellberg
**Anahtar Kelimeler**: Hiperbarik oksijen tedavisi, radyasyon kaynaklı sistit, geç dönem radyasyon hasarları, kanser tedavisi yan etkileri, doku rejenerasyonu, anjiyogenez, kronik inflamasyon, pelvik radyasyon toksisitesi, randomize kontrollü çalışma, uzun dönem takip