Kanser tedavisinde zorlu ve dirençli bir hastalık olarak bilinen meme kanseriyle mücadelede, araştırmacıların yeni hedefi haline gelen bileşenlerden biri de kannabidiol (CBD) oldu. Cannabis sativa bitkisinden elde edilen ve psikoaktif etkisi bulunmayan bu madde, son yıllarda bilim çevrelerince tümör karşıtı etkileri nedeniyle mercek altına alındı. BMC Cancer dergisinde 2025 yılında yayımlanan kapsamlı bir derleme, hem hücresel hem de klinik verilere dayanarak CBD’nin meme kanseri tedavisindeki potansiyelini sistematik biçimde ortaya koyuyor.
Meme kanseri, heterojen yapısı ve geliştirilen ilaçlara karşı sağlamış olduğu direnç mekanizmaları ile tedavi başarısını sıklıkla sınırlayan bir hastalık olarak biliniyor. Özellikle dünyada en agresif ve tedavi seçeneklerinin kısıtlı olduğu triple-negatif meme kanseri (TNBC) alt tipi, hormon reseptörlerinden yoksun olması sebebiyle standart tedavilere yanıt vermekte zorluk çekiyor. Bu kritik durum, yeni ve alternatif tedavi ajanlarına olan ihtiyacı artırarak, CBD gibi doğal bileşenlerin araştırılmasını hızlandırdı.
Esmaeli, Dehabadi ve Khaleghi tarafından yürütülen ve PRISMA yönergelerine uygun olarak gerçekleştirilen sistematik incelemede, PubMed, Google Scholar, Web of Science ve Scopus gibi önemli veritabanlarında yapılan geniş literatür taramasından 1,191 makale arasından 34’ü seçildi. Bu çalışmalar, neredeyse 30 yıllık dönemi kapsayıp, CBD’nin antitümör etkisine odaklanan ve metodolojik açıdan sağlam olan verileri içeriyor. İncelemede, in vitro (hücre bazlı) çalışmalar, in vivo (hayvan modelleri) araştırmalar ve erken faz klinik denemeler birlikte değerlendiriliyor.
Moleküler düzeyde, CBD’nin meme kanseri hücrelerine olan etkileri oldukça dikkat çekici. Apoptozisi, yani kanserli hücrelerin programlanmış hücre ölümü mekanizmasını tetiklediği, hücre çoğalmasını baskılayarak tümör büyümesini durdurduğu deneysel modellerde gösteriliyor. Ayrıca CBD’nin metastazı engelleyici etkileri ortaya konmuş; tümörün çevresel mikroçevresinde yer alan, kanser hücrelerinin yayılımını kolaylaştıran faktörlerin modülasyonuyla, yayılma ve invazyon süreçleri zayıflatılıyor. Bu bulgular, mortalitenin en önemli nedeni olan metastazın önlenmesinde CBD’nin önemli bir rol oynayabileceğine işaret ediyor.
İlgili moleküler mekanizmalar incelendiğinde, CBD’nin PI3K/Akt ve mTOR gibi kanser hücrelerinin hayatta kalması ve metabolizmasında kritik roller üstlenen yolları etkilediği görülüyor. Bu sinyal yolları, özellikle agresif ve tedavi dirençli tümör fenotiplerinde aşırı aktiftir. Ayrıca CBD, PPARγ gibi nükleer reseptörleri devreye sokarak, hücre farklılaşması, apoptozis ve inflamasyon gen ifadesini modüle edebiliyor. Böylece, tümör hücresinin içsel dengesini bozarak tedaviye destek oluşuyor.
CBD’nin etkilerinin bir diğer önemli yönü, klasik kannabinoid reseptörleri CB1 ve CB2 ile olan etkileşimleridir. Bununla birlikte, CBD sadece bu reseptörlerle sınırlı kalmayıp, non-kannabinoid reseptörlerde de etkili olarak, bağışıklık sistemini düzenleyici ve anti-inflamatuar özellikler ortaya koyuyor. Bu immunomodülasyon, tümör çevresindeki bağışıklık hücrelerinin fonksiyonunu değiştirerek, tümörün bağışıklık gözetiminden kaçmasını zorlaştırıyor. TNBC gibi hedeflenebilir reseptörleri bulunmayan alt tiplerde bu çok yönlü yaklaşımın tedavi avantajı yüksek olduğu belirtiliyor.
Preklinik veriler CBD’nin tümör karşıtı etkinliğini güçlü biçimde desteklerken, klinik uygulama alanında araştırmalar halen oldukça sınırlı. Erken faz insan çalışmalarında CBD’nin mevcut kemoterapi protokollerine ek olarak kullanıldığında etkinliği artırma ve toksisiteyi azaltma potansiyeli bulunuyor. Ancak, farklı CBD preparatları, dozajlar ve çalışma protokollerindeki standartlaşma eksikliği henüz kesin klinik sonuç elde edilmesini engelliyor. Bu durum, klinik uygulamanın yaygınlaşmasının önünde önemli bir engel olarak öne çıkıyor.
CBD’nin tedaviye entegrasyonundaki en büyük avantajlardan biri, nispeten güvenli bir profile sahip olmasıdır. Kanser hücrelerinin önemli sinyal yollarını modüle etme kapasitesiyle birleştiğinde, özellikle dirençli meme kanseri alt tiplerinde güçlü bir aday haline geliyor. Bu nedenle derleme, CBD’nin etkinlik ve güvenlik profillerinin doğrulanması için iyi tasarlanmış, kontrollü klinik çalışmalara ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Ayrıca, hastaların CBD tedavisine yanıtını öngörebilecek biyobelirteçlerin belirlenmesi, kişiselleştirilmiş tedavi stratejilerinin geliştirilmesine katkı sağlayabilir.
CBD’nin translasyonel potansiyeli sadece kanser hücrelerini doğrudan öldürmekle kalmıyor, aynı zamanda tümör mikroçevresini de etkiliyor. Bağışıklık hücrelerinin infiltrasyonu, anjiyogenez (yeni damar oluşumu) ve stromal destek gibi faktörlerin modülasyonu sayesinde, tümörün lokal ekosistemi yeniden şekilleniyor. Bu durum, immünoterapi etkinliğini artırabilir ve tümör ilerlemesini yavaşlatabilir. CBD’nin bu çok boyutlu etkinliği, onu meme kanseri tedavisinde yenilikçi paradigmaların öncüsü haline getirebilir.
Derlemede ayrıca, CBD’nin kombine tedavi yaklaşımlarındaki rolüne dair umut verici bilgiler sunuluyor. Kemoterapi, hedefe yönelik tedaviler veya yeni immünmodülatörlerle sinerjik etkileşimler yaratılarak, tedavi direncinin üstesinden gelinebilir. Bu çoklu hedefe yönelik stratejiler, onkolojide kişiselleştirilmiş ve hedeflenmiş tedavilerin öne çıkmasıyla uyumlu bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Böylece, CBD hem tek başına hem de kombinasyon halinde yeni tedavi opsiyonları oluşturabilir.
Ancak, CBD preparatlarının standartizasyonu ve uygulama protokollerinin belirlenmesi konusundaki belirsizlikler klinik ilerlemeyi kısıtlıyor. Farklı ekstraksiyon yöntemleri, safiyet dereceleri, dozajlar ve uygulama şekilleri, karşılaştırmalı analizlerin yapılmasını zorlaştırıyor. Derleme, kalite kontrol ve farmakokinetik değerlendirmelerin artırılması gerektiğini ve bunların klinik uygulama başarısı için kritik olduğunu vurguluyor.
CBD’nin farmakodinamik özelliklerinin ve potansiyel yan etkilerinin bilinmesi de önem taşıyor. Psikoaktif olmayan yapısına rağmen, endokannabinoid sistemi ve farklı reseptörlerle karmaşık etkileşimler içine giriyor. Bu nedenle uzun dönem güvenilirlik ve toksikolojik profillerin detaylandırılması hayati. Özellikle zayıf bağışıklıklı veya sağlık durumu hassas hastalarda istenmeyen etkiler ortaya çıkmasını önlemek için dikkatli değerlendirmeler şart.
Sonuç özetlendiğinde, CBD meme kanseri tedavisinde özellikle agresif alt tipler için umut vadeden çok yönlü bir ajan olarak ortaya çıkıyor. Klinik uygulamada karşılaşılan teknik ve metodolojik engellere rağmen, mevcut bilimsel zemin güçlüdür. Gelecekteki multidisipliner çalışmalarda CBD’nin tam potansiyelinin açığa çıkarılması ve hastalara yeni tedavi seçenekleri sunması bekleniyor. Böylece, kanser yönetiminde önemli bir yer edinebilir.
Araştırma Konusu: Cannabidiol (CBD) meme kanserinde antitümör terapötik ajan olarak kullanımı
Makale Başlığı: Cannabidiol as a novel therapeutic agent in breast cancer: evidence from literature
Haberin Yayın Tarihi: 2025
Web References: https://www.scienmag.com/cannabidiol-bmc-cancer-2025
Doi Referans: https://doi.org/10.1186/s12885-025-14175-z
Resim Credits: Scienmag.com
Anahtar Kelimeler: meme kanseri, cannabidiol, CBD, antitümör, triple-negatif meme kanseri, kanser tedavisi, cannabinoid, immünmodülasyon, kemoterapi kombinasyonu, endokannabinoid sistemi, preklinik çalışmalar, klinik denemeler