Küresel askeri harcamalarda 2024 yılı, tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Uluslararası kuruluşlardan ve analiz merkezlerinden gelen veriler, küresel savunma bütçelerinin geçen yıla göre reel anlamda yüzde 9,4 artış kaydettiğini ortaya koydu. Harcamalar, toplamda 2 trilyon 718 milyar dolara ulaşarak yeni bir rekor kırdı. Bu gelişme, artan jeopolitik belirsizlikler ve bölgesel çatışmaların etkisiyle askeri yatırımların hız kazandığını gösteriyor. Uzmanlar, dünya genelinde güvenlik endişelerinin büyümesiyle devletlerin savunma harcamalarını artırmaya yönelik stratejik kararlar aldığını belirtiyor.
Son yıllarda gözlenen uluslararası gerilimlerin yansıması olarak, ülkeler savunma kabiliyetlerini güçlendirme yoluna gidiyor. Özellikle Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Asya-Pasifik bölgelerinde yaşanan siyasi ve askeri hareketlilik, büyük güçlerin ve bölgesel aktörlerin askeri bütçelerini önemli ölçüde artırmasına neden oldu. ABD, Çin, Rusya gibi dünya güçlerinin artan harcamaları, küresel askeri rekabetin boyutlarını genişletiyor. Bu durum, askeri teknoloji ve altyapı yatırımlarını da hızlandırıyor; dolayısıyla sadece silahlanma değil, aynı zamanda savunma sanayisi alanında da büyük atılımlar yaşanıyor.
Ekonomik açıdan değerlendirildiğinde, askeri harcamaların bu denli artması küresel kaynak dağılımında kritik bir nokta oluşturuyor. Gelişmekte olan ülkeler bile, savunma yatırımlarını artırarak uluslararası arenada güvenliklerini garanti altına almaya çalışıyor. Ancak bazı uzmanlar, askeri harcamaların hızla yükselmesinin sosyo-ekonomik etkilerine dikkat çekiyor. Bu büyümenin bazı ülkelerde kamu harcamaları dengesinde bozulmalara yol açabileceği uyarısı yapılıyor. Ayrıca, sivillere yönelik sosyal hizmetler ve altyapı yatırımlarının askeri bütçelerin artmasıyla birlikte gölgede kalma riski de bulunuyor.
Bununla birlikte, askeri harcamalardaki yüzde 9,4 oranındaki artış oldukça kayda değer. Son on yılın ortalamalarına bakıldığında, böyle bir yükseliş istisnai bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle pandemi sonrası yaşanan ekonomik toparlanma sürecinde bile bu denli yüksek artış gözlemlenmemişti. Bu durum, uluslararası güvenlik ortamında ciddi bir değişime işaret ediyor. Devletlerin kendi sınırlarını ve çıkarlarını koruma motivasyonları, ekonomik boyuttan öte, jeopolitik stratejilerin yeniden şekillenmesini tetikliyor.
ABD, dünya genelindeki askeri harcamaların en büyük payını almaya devam ediyor. 2024 verilerine göre, ABD’nin savunma bütçesi yaklaşık 850 milyar dolar civarında seyrediyor. Bu rakam, küresel toplamın hemen hemen üçte birine denk geliyor. ABD’nin savunma harcamalarındaki artış, özellikle teknolojik üstünlük sağlama ve küresel güvenlik operasyonlarını sürdürebilme kapasitesini güçlendirmeye yönelik olarak değerlendiriliyor. Ancak aşırı askeri harcama, ülkede bütçe açığı ve kamu borcunu da artıran bir unsur olarak ekonomik tartışmaların odağında bulunuyor.
Çin ise askeri harcamalarını giderek artıran diğer önemli bir oyuncu olarak öne çıkıyor. 2024 yılı itibarıyla Çin’in savunma bütçesi 300 milyar doları aşmış durumda. Asya-Pasifik bölgesindeki etkisini artırmak isteyen Çin, özellikle deniz ve hava gücünü modernize etmeye yöneliyor. Bu durum, bölgesel güç dengelerini değiştirirken, çevre ülkelerde de savunma harcamalarının artmasına yol açıyor. Pekin’in yükselen askeri bütçesi, küresel askeri rekabetin yeni merkezlerinden biri olarak Asya’yı ön plana çıkarıyor.
Rusya’nın da savunma harcamalarında önemli bir artış yaşadığı gözlemleniyor. 2024 verilerine göre Rusya yaklaşık 90 milyar dolar harcamayla önemli askeri yatırımlarını sürdürüyor. Ukrayna’daki çatışmaların devam etmesi, Moskova’nın bütçesini zorlayan ancak askeri kapasitesini artırmaya odaklanan bir süreci beraberinde getiriyor. Bu durum, küresel güvenlik ortamında dengesizliklerin devam edeceği sinyallerini veriyor. Rusya’nın askeri harcamalarındaki artış, Batı ülkelerinin de savunma bütçelerine yansıyor.
Avrupa Birliği ülkeleri ise ABD, Çin ve Rusya kadar büyük rakamlara ulaşmasa da etkileyici bir artış trendi içerisinde. NATO çerçevesinde birlikte hareket eden ülkeler, Rus tehdidine karşı savunma harcamalarını artırıyor. Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkelerde askeri bütçelerin büyümesi, hem savunma teknolojilerinde hem de personel kapasitesinde önemli gelişmelere yol açıyor. Bu artış, Avrupa kıtasının güvenlik yapısında derin bir dönüşümün göstergesi olarak yorumlanıyor.
Gelişmekte olan ülkelerde ise askeri harcamalar ulusal güvenlik algısına göre şekilleniyor. Afrika, Latin Amerika ve Güney Asya’da meydana gelen çatışmalar ve terör tehditleri, bu ülkelerin savunma bütçelerini artırmasını zorunlu kılıyor. Ancak bu artışın ekonomik kalkınma üzerindeki etkileri karmaşık bir tablo oluşturuyor. Sosyo-ekonomik önceliklerin askeri harcamalarla rekabet etmesi, özellikle eğitim, sağlık ve altyapı yatırımlarını olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle, küresel askeri artışın uzun vadede bölgesel istikrarı nasıl şekillendireceği merak konusu.
Teknolojik gelişmeler askeri harcamaların şekillenmesinde belirleyici bir rol oynuyor. Yapay zeka, insansız hava araçları, siber savunma ve uzay alanındaki yatırımlar, ülkelerin savunma bütçelerini daha da artırıyor. Yeni teknolojilerin entegrasyonu, askeri stratejilerin değişmesine neden oluyor ve bu alandaki rekabeti kızıştırıyor. Bu durum, hem mevcut tehditlere karşı daha etkin bir savunma mekanizması kurulmasını sağlarken, aynı zamanda askeri bütçelerdeki artışı da tetikliyor.
Uluslararası toplumda artan savunma harcamalarının nasıl denetleneceği ise ayrı bir tartışma konusu. Silahlanma yarışının hız kazanması, nükleer silahların yayılması ve bölgesel çatışmaları körükleyebileceği endişelerine yol açıyor. Birçok uzman, diplomasi ve çok taraflı işbirliği mekanizmalarının daha etkin kullanılması gerektiğini savunuyor. Savunmanın güçlendirilmesi elzem olsa da, askeri harcamaların sürdürülebilir ve barış odaklı politikalarla dengelenmesi gerekliliği giderek daha fazla vurgulanıyor.
Sonuç olarak, 2024 yılı askeri harcamalar açısından kritik bir eşik olarak değerlendiriliyor. Geçen yıllara kıyasla kayda değer bir artış görülürken, bu trendin küresel güvenlik, ekonomik istikrar ve uluslararası ilişkiler üzerindeki etkileri uzun vadede yakından takip edilecek. Devletlerin savunma ihtiyaçları ile toplumların refahı arasındaki denge, önümüzdeki yıllarda hem politika yapıcılar hem de uluslararası aktörler için büyük bir sınav olacak. Bu bağlamda askeri harcamaların artışı sadece bir ekonomik veri değil, aynı zamanda küresel barış ve istikrar konusundaki kaygıları da artıran karmaşık bir olgu olarak karşımıza çıkıyor.