İleri Tiroid Kanserinde Yenilikçi CAR T Hücre Tedavisi

admin
By admin
7 Min Read
Disclosure: This website may contain affiliate links, which means I may earn a commission if you click on the link and make a purchase. I only recommend products or services that I personally use and believe will add value to my readers. Your support is appreciated!

Türkiye’de ve dünyada tedavisi zor ve agresif seyreden tiroit kanserleri için umut verici bir gelişme yaşandı. The University of Texas MD Anderson Cancer Center araştırmacıları tarafından geliştirilen yeni nesil bir Chimeric Antigen Receptor (CAR) T hücre terapisi olan AIC100, ilk kez insanlarda yapılan Faz I klinik çalışmada etkileyici erken sonuçlar gösterdi. Özellikle anaplastik tiroit kanseri (ATC) ve iyi diferansiye olmayan tiroit kanseri (PDTC) gibi zorlu alt tiplerde denenmeye başlayan bu immünoterapi yöntemi, yeni tedavi yaklaşımlarına olan inancı artırdı.

Tiroit kanserleri arasında en kötü prognoza sahip olan ATC ve PDTC, mevcut standart tedavilere dirençli ve hastaların yaşam süresi genellikle aylarla sınırlıdır. Standart kemoterapi, radyoterapi ve cerrahi gibi yöntemler çoğu hastada etkin olamadığı için yeni, özelleşmiş terapilere ihtiyaç duyulmaktadır. AIC100, bu bağlamda bağışıklık sisteminin T lenfositlerini genetik olarak programlayarak, hastalıklı tiroit hücrelerinin hücre yüzeyinde bulunan interselüler adezyon molekül 1 (ICAM-1) proteinini hedef alacak şekilde tasarlanmıştır. Tümör hücrelerine özgün bu hedefleme, temelde tedavi etkinliğini artırırken yan etkileri en aza indirmeyi amaçlamaktadır.

AIC100 konstrüksiyonu, CAR T hücre terapilerinde üçüncü nesil bir tasarıma sahiptir; bu, daha önceki nesillere kıyasla tedavinin etkinliğini artırıp, solid tümörlerin mikro ortamındaki zorlu koşullara karşı dayanıklılığını arttırmak üzere geliştirilmiştir. Ayrıca, tümörlerle etkileşimi ve dağılımı takip etmek amacıyla CAR T hücrelerine somatostatin reseptör 2 proteini eklenmiştir. Bu modifikasyon, pozitron emisyon tomografisi (PET) ile yapılan görüntüleme yöntemine olanak tanıyarak, gebelikten bağımsız olarak tedavinin dinamik takibini sağlar. Böylece tedavi sırasında hücrelerin doku içindeki hareketi, tutunması ve etkinliği gerçeğe en yakın şekilde görülebilmektedir.

Çok merkezli bu Faz I denemede 24 yetişkin hastaya, yeni tanı konmuş veya relaps/refrakter ATC ya da PDTC tanısı ile başvuruldu. Hastaların birçoğu, ortalama iki farklı standart tedavi rejimini denemiş ve başarılı olmamış durumdaydı. Deneme, kademeli doz artışı şeklinde dizayn edilerek, üç farklı başlangıç dozu denenmiş ve her doz sonrası lökodepleksiyon (bağışıklık sistemi baskılayıcı kemoterapi) uygulanmıştır. Bu prosedür, hastaların kendi direnç gösterici bağışıklık hücrelerini azaltarak CAR T hücrelerinin vücuda daha iyi tutunmasını ve çoğalmasını hedefler. Denemede toplam 15 hastaya AIC100 verilmiş olup özellikle ikinci ve üçüncü doz kademelerinde önemli klinik yanıtlar gözlemlenmiştir.

İkinci ve üçüncü doz kademelerinde tedavi alan dört ATC hastasında objektif yanıt oranı yüzde 50 olarak kaydedilmiştir. Bu dört hastadan biri komple remisyonda olup, diğeri ise kısmi yanıt vermiştir. Bu yanıt oranı, böylesine agresif seyreden ve genellikle tedaviye dirençli olan bir hasta grubunda ilk kez görülmekte olan bir başarıdır. Ayrıca, beş PDTC hastasından üçü hastalık stabilizasyonu sağlamış ve bu tip tiroit kanserlerinin de bu yeni immünoterapik yaklaşıma uygun olabileceği fikrini desteklemiştir.

Güvenlik açısından da ilk üç doz kademesinde ciddi ve tedaviye kısıtlayıcı yan etkiler görülmemiştir. Karşılaşılan yan etkiler genel olarak hafif ile orta düzeyde sitokin salınım sendromu (CRS) olarak raporlanmış, bu durum ise mevcut CAR T protokollerinde sıkça rastlanan, ancak kontrollü ve geçici bir süreç olmuştur. Bunun yanı sıra, sinir sistemi üzerinde olumsuz etkileri olan immune effector cell-associated neurotoxicity syndrome (ICANS) bildirilmemiştir ki bu, CAR T tedavilerinde hastalar için önemli bir avantaj olarak değerlendirilmiştir. Ancak dördüncü doza çıkıldığında iki hastada ciddi (grade 3) pnömoni gelişmesi, doz optimizasyonunun kritik önemini ortaya koymuştur.

Elde edilen güvenlik ve etkinlik verileri ışığında araştırmacılar, Faz II çalışmaları için üçüncü doz kademesini önerilen doz olarak belirlemiştir. Bu gelişme, solid tümörlerle mücadelede uzun yıllardır devam eden „CAR T’nin etkinlik gösterememesi” sorununa karşı önemli bir başarı olarak kabul edilmektedir. Tümör heterojenliği, immün baskılayıcı mikro çevre ve T hücrelerinin tümör dokusuna ulaşmasındaki zorluklar gibi engeller, bu yeni yapısal özelliğe sahip CAR T hücreleriyle aşılabilmiştir.

AIC100’ün aynı zamanda in vivo gerçek zamanlı PET görüntüleme ile izlenebilmesi, tedavinin kinetik ve persistanlık özelliklerini değerlendirmede önemli bir avantaj yaratmaktadır. Bu teknoloji, CAR T hücrelerinin canlı hastalardaki davranışı hakkında bilgi vererek tedavinin etkinliği ve direnci konusunda erken uyarılar sağlar. Böylece, tedavi protokolünde dinamik düzenlemeler yapılarak, olası nüks ya da tedaviye dirençli klinik durumlar daha etkin şekilde yönetilebilir.

Araştırmanın başındaki isimlerden biri olan Dr. Samer Srour, elde edilen bu remisyonların bu klinik zorluktaki hastalar için adeta bir dönüm noktası olduğunu vurgulamıştır. Hastalık kontrol süresi ve tam yanıt elde edilen vakaların bulunması, bu terapinin tiroit kanserinde standard tedavi yaklaşımlarına kıyasla hayatta kalma oranlarını önemli ölçüde yükseltebileceği anlamına gelmektedir. Bu durum, klinik pratiğe anlamlı bir değişim getirebilir ve uzun vadede tiroit kanserlerinin yönetiminde yeni standartlar belirleyebilir.

Bu Faz I klinik çalışma, AffyImmune Therapeutics tarafından finanse edilmiş olup, akademi ve endüstri iş birliğinin yeni nesil kanser tedavilerinin geliştirilmesinde ne denli kritik olduğunu ortaya koymuştur. Araştırma ekibi, önümüzdeki dönemde daha büyük ölçekli çalışmalarla tedavinin uzun dönem etkinliği, güvenliği ve optimal dozajının tespitini hedeflemektedir. Onkoloji camiası da bu yeni tedavi yaklaşımının getireceği potansiyel değişiklikleri merakla beklemektedir.

Özetle, AIC100 yapılandırması ve erken Faz I denemede elde edilen güvenlik ve etkinlik sonuçları, solid tümörlerde CAR T hücre terapilerinin önündeki önemli engellerin aşılabileceğine dair güçlü bir kanıt olarak öne çıkmıştır. Özellikle agresif tiroit kanserleri gibi tedavi seçeneklerinin oldukça sınırlı olduğu alanlarda, kişiselleştirilmiş immünoterapiler hastalık yönetiminde bir paradigma kayması yaratabilir. Gelecekte bu tür yaklaşımların yaygınlaşması, bu ölümcül hastalıkların kontrol altına alınması veya tamamen ortadan kaldırılması adına büyük bir adım olabilir.

**Araştırma Konusu**: CAR T hücre terapisi ile dirençli agresif tiroit kanserlerinde ICAM-1 hedeflemesi
**Makale Başlığı**: Novel CAR T Cell Therapy AIC100 Shows Promising Early Results in Aggressive Thyroid Cancers
**Haberin Yayın Tarihi**: 29 Nisan 2025
**Web References**:
https://www.mdanderson.org/treatment-options/car-t-cell-therapy.html
https://www.mdanderson.org/cancer-types/thyroid-cancer.html
https://faculty.mdanderson.org/profiles/samer_srour.html
https://www.abstractsonline.com/pp8/#!/20273/presentation/10430
https://MDAnderson.org/AACR
**Resim Credits**: The University of Texas MD Anderson Cancer Center
**Anahtar Kelimeler**: Kanser tedavileri, Hücre terapileri, Tiroit kanseri, T hücresi yanıtları, Klinik araştırmalar, T lenfositleri, Tiroit hastalıkları, Gen hedefleme, Solid tümörler, Hedef proteinler, Kanser araştırmaları, Kanser nüksü, Tümör hücreleri, Hastalık kontrolü

Share This Article
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir