Son yıllarda kanser tanı ve tedavisindeki çarpıcı ilerlemeler, birçok hastanın teşhis sonrası uzun yıllar yaşamlarını sürdürmelerine imkan tanıyor. Ancak artan sağkalım oranları, sadece kanserin tedavisiyle sınırlı kalmayan yeni zorlukları da beraberinde getiriyor. Northwestern Medicine araştırmacıları tarafından gerçekleştirilen çığır açan bir çalışma, özellikle radyoterapi gören baş ve boyun kanseri hastalarının tedavi sonrası karşılaştıkları önemli ihtiyaçların yeterince karşılanmadığını ortaya koydu. Bu çalışma, kanser sonrası bakım hizmetlerinde ciddi boşluklar bulunduğunu ve özellikle ruh sağlığı ile uzun vadeli yan etkilerin ele alınmasında radikal bir anlayış değişimine ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
Kanser sonrası bakım, hastaların birincil tedavileri tamamlandıktan sonra desteklenmesi amacıyla tasarlanmış kapsamlı bir yaklaşım. Ancak bu hizmetler, kanser hastalarının artan sayısına rağmen ülkemizde ve global olarak yeterince kullanılmıyor ve bilinirliliği düşük seviyede bulunuyor. Northwestern çalışmasında, son on yıl içinde baş ve boyun kanseri tedavisi gören 300’den fazla hasta ile yapılan anket, hastaların %70’inden fazlasının ruh sağlığı ihtiyaçlarının tedavi süreci boyunca ihmal edildiğini ortaya koydu. Bu ciddi oran, onkoloji bakımının genellikle tümör takibi ve fiziksel iyileşmeye odaklanırken, psikososyal ihtiyaçları göz ardı ettiğine işaret eden sistematik bir eksikliğe ışık tutuyor.
Baş ve boyun kanseri hastaları, özellikle radyoterapi sonrası uzun süren ve yaşam kalitesini düşüren birçok yan etkiyle karşı karşıya kalıyor. Kuru ağız (kserozomya), yutma güçlüğü (disfaji), tat değişiklikleri ve diş problemleri sıkça görülen sorunlar arasında yer alıyor. Bu etkiler sadece fiziksel sağlığı değil, aynı zamanda beslenme ve sosyal yaşamı da olumsuz etkiliyor. Anket sonuçlarına göre, hastaların yaklaşık %40’ı tedavi sonrası hala kuru ağız problemleri yaşarken, %25’i yutma güçlüğü çekmeye devam ediyor. Buna rağmen bu kronik sorunları ele alan ve hastalara yeterli destek sunan programlara erişim sağlayabilenlerin oranı %30’un altında kaldı.
Bu fiziksel problemlerin ötesine geçen bakım eksiği, ruh sağlığı alanında da kendini gösteriyor. Anket edilen hastaların %15’i klinik depresyon belirtisi taşırken, bu durum onkoloji hizmetlerinde genellikle gizleniyor veya göz ardı ediliyor. Kanser tedavisinden sonra yaşanan psikolojik sıkıntılar; fiziksel semptomları şiddetlendirebilir, iyileşmeyi geciktirebilir ve genel yaşam kalitesini düşürebilir. Bu nedenle mental sağlık hizmetlerinin kanser takibinin standart bir parçası haline getirilmemesi, hasta odaklı modern onkolojide ciddi bir eksiklik olarak değerlendiriliyor.
Klasik onkoloji takipleri çoğunlukla kanserin tekrarlayıp tekrarlamadığını tespit etmeye odaklanıyor. Oysa uzun dönemde yaşayan kanser hastalarının takipleri, kronik hastalık yönetimi, önleyici sağlık ve psikososyal destek gibi geniş kapsamlı alanları içermelidir. Northwestern araştırmacıları, “Kanser Sağkalım Çerçevesi” olarak bilinen, beş temel alanı kapsayan multidisipliner bir modelin benimsenmesini öneriyor: fiziksel etkiler, psikososyal sağlık, kanser taraması, kronik hastalık yönetimi ve sağlık teşviki. Bu kapsamlı yaklaşım, hastaların değişen ihtiyaçlarına uyarlanmış kişiselleştirilmiş bakım sağlamayı hedefliyor ve baş-boyun kanseri dışındaki kanser türlerinde de uygulanabilir nitelikte.
Çalışmada dikkat çeken bir diğer bulgu, hastaların yaklaşık yarısının, çok sayıda kısa randevudan ziyade, her altı ile on iki ayda bir yapılan tek uzun kapsamlı bir klinik ziyaretini tercih ettiğini belirtmesi oldu. Özellikle kadın hastalar ve tedavilerini yeni tamamlayanlar bu modele daha fazla ilgi gösterdi. Bu durum, bakım sürekliliğini sağlayabilecek, hasta taleplerine cevap verebilecek ve zaman kaybını önleyecek koordineli ve verimli takip sistemlerine duyulan ihtiyacı ortaya koyuyor.
Bu karmaşık bakım gereksinimlerinin karşılanabilmesi için onkologların yanı sıra diyetisyenler, ruh sağlığı danışmanları, sosyal hizmet uzmanları ve diğer sağlık profesyonellerinden oluşan multidisipliner ekiplerin oluşturulması gerekiyor. Bu entegre model, hem fiziksel hem de ruhsal zorluklarla baş etmeyi hedefleyen, kişiye özel müdahaleler sunarak hastalara güç kazandırıyor. Northwestern Medicine’de proje lideri ve sertifikalı hemşire uygulayıcı Alexis Larson, kapsamlı sağkalım bakımının ancak uzun süreli ve koordineli yapılandırılmış destekle mümkün olduğunu vurguluyor.
Kanser sağkalımının önemi, ABD’de 2022 yılında yaklaşık 18,1 milyon kanser yaşayan bireyin bulunmasıyla daha da belirginleşiyor; bu sayı nüfusun %5,4’üne denk geliyor. Tedavi yöntemlerindeki ilerlemeler ve yaşlanan toplum nedeniyle, 2040 yılına kadar bu rakamın 26 milyona çıkması bekleniyor. Giderek büyüyen bu grup, izlem sürecinde kapsamlı ve sistematik yaklaşımlar gerektiriyor; aksi takdirde hastalar tedavi tamamlandıktan sonra sağlık sisteminin ilgisinden kopabiliyorlar.
Bu bilgiler ışığında, Northwestern Medicine kendi Radyasyon Onkolojisi Bölümü içine özel bir sağkalım kliniği kuruyor. Klinik, Kanser Sağkalım Çerçevesi’nin tüm beş alanını içerecek şekilde tasarlandı ve özellikle ruh sağlığı kaynaklarını entegre ederek bilişsel davranışçı terapi (BDT) pilot uygulamalarını test etmeyi planlıyor. Bu yaklaşım, tedavi sonrası psikolojik sıkıntıları azaltmayı, kronik ağrı, anksiyete ve depresyonla mücadeleyi hedefliyor.
Ayrıca bu yeni klinik, Robert H. Lurie Kapsamlı Kanser Merkezi’nde halihazırda var olan sağkalım programlarını tamamlayacak nitelikte; ancak hastaların ilk tedavilerini aldıkları fiziksel ortamda hizmet vererek sürekliliği ve iletişimi artırmayı amaçlıyor. Bu yakınlık, ekipler arası koordinasyonu kolaylaştırıyor ve hastaların ihtiyaçlarına daha hızlı, etkin yanıt vermeyi sağlıyor. Bu model, hasta merkezli bakımda yenilikçi bir adım olarak öne çıkıyor.
STRONG (Survivorship Therapy needs after Radiotherapy for head and Neck cancer: surveying opportunities for Growth) başlıklı çalışma, 30 Nisan 2025 tarihinde Supportive Care in Cancer dergisinde yayımlandı. ABD Ulusal Sağlık Enstitülerinin Çeviri Bilimlerini Geliştirme Merkezi (NIH NCATS) tarafından desteklenen araştırma, kanser tedavisinin hem görünen hem de görünmeyen etkileriyle başa çıkılması gereken kapsamlı sağkalım hizmetlerinin önemini tüm paydaşlara hatırlatıyor.
Onkoloji alanı gelişmeye devam ederken, sağkalım bakımı da bu karmaşık kesişim noktalarını kavrayıp entegre etmelidir. Multidisipliner bakım modelleri ve doğrulanmış psikolojik müdahalelerin sağkalım programlarına dahil edilmesiyle, Northwestern Medicine gibi kurumlar geleceğe öncülük ediyor. Bu yaklaşım, baş ve boyun kanserlerinin ötesine geçerek tüm kanser türlerindeki hastalar için uyarlanabilir bir şablon oluşturuyor ve uzun yaşam başarılarının yaşam kalitesiyle taçlandırılmasını sağlıyor.
Kanseri iyileştirmek yalnızca yarı zaferdir; esas mücadele, sağ kalanların teşhislerinin ötesinde sağlıklı, tatmin edici bir hayat sürmelerini sağlamaktır. STRONG çalışması gibi araştırmalar, sağkalım bakımının bir lüks değil zorunluluk olduğunu; büyüyen hasta popülasyonu ile bu alana daha fazla odaklanılması ve kaynak tahsis edilmesi gerektiğini güçlü biçimde ortaya koyuyor. Dünya genelindeki onkoloji uygulamalarının bu çağrıya yanıt verip bütüncül, vücut ve zihin sağlığını birlikte ele alan bir sağlık ekosistemi yaratması artık elzemdir.
—
**Araştırma Konusu**:
Baş ve boyun kanseri radyoterapisi sonrası sağkalım bakım ihtiyaçları ve ruh sağlığı desteği.
**Makale Başlığı**:
Survivorship Therapy needs after Radiotherapy for head and Neck cancer: surveying opportunities for Growth (STRONG)
**Haberin Yayın Tarihi**:
30 Nisan 2025
**Web References**:
https://pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC6855988/
**Doi Referans**:
10.1007/s00520-025-09429-2
**Anahtar Kelimeler**:
Kanser, Radyoterapi, Kanser hastaları, Baş ve boyun kanseri, Kanser taraması, Kanser politikası, Kanser sağkalım bakımı, Ruh sağlığı, Uzun dönem yan etkiler, Multidisipliner onkoloji bakımı.