Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) mart ayına ilişkin işgücü verileri, işsizlikte hafif bir iyileşmenin sinyallerini verirken, işgücü piyasasının dinamikleri ve ekonomi yönetiminin politikaları üzerine yeni tartışmaları da beraberinde getiriyor. 15 yaş ve üzeri nüfusta işsiz sayısı, mart ayında bir önceki aya göre 65 bin azalarak 2 milyon 807 bine geriledi. Bu düşüş, pandeminin yarattığı olumsuzlukların hafiflediğini ve ekonomik aktivitelerin eski normlara yavaş yavaş döndüğünü düşündürüyor. Ancak rakamların kendisi kadar işsizliğin yapısal boyutlarının da değerlendirilmesi şart. İşsizliğin sadece sayısal azalma ile değil, aynı zamanda istihdam kalitesi, çalışanların gelir durumu ve sektörlerdeki dağılım gibi unsurlarla da ele alınması gerekiyor. Bu bağlamda mart ayı işgücü raporu, hem sevindirici hem de düşündürücü noktaları barındırıyor.
İşsizlik oranı, mart ayında yüzde 10,5 seviyesinde gerçekleşirken bu rakam geçtiğimiz aylara göre sınırlı da olsa bir iyileşme işaret ediyor. Türkiye’nin genç nüfusu ve artan işgücüne katılım oranı göz önüne alındığında, böyle bir gerileme umut verici kabul edilebilir. Ancak bu oran, istihdam piyasasının tüm zorluklarının henüz aşılmadığını da gösteriyor. İşsiz kalan milyonlarca kişinin ciddi sosyal ve ekonomik sorunlarla karşı karşıya olduğu unutulmamalı. Türkiye’de şu anda işsizlik oranları dünya ortalamasının üstünde seyrediyor ki bu durum, gençler ve kadınlar arasında işsizliğin daha ağır hissedildiğini ortaya koyuyor. Kadın istihdamının yükseltilmesi konusu, bu noktada iş dünyası ve politika yapıcılar için öncelikli alanlardan biri olarak kendini gösteriyor.
Özellikle genç işsizliği konusu, Türkiye ekonomisinin geleceği açısından kritik bir meseledir. Mart döneminde 15-24 yaş grubundaki işsiz sayısında da kısmi düşüş olmasına rağmen, gençler arasındaki işsizlik oranı hala yüzde 20’lere yakındır. Bu, eğitim sisteminin iş gücü piyasasının ihtiyaçlarına tam olarak cevap vermediğinin ve iş arama süreçlerinde yaşanan uyumsuzlukların bir göstergesidir. Ayrıca, genç işsizliğin kronik hale gelmesi hem toplumda moral bozukluğu yaratıyor hem de verimli iş gücü potansiyelinin heba edilmesine neden oluyor. Bu nedenle, gençlerin becerilerinin geliştirilmesi ve iş dünyasının taleplerine uygun eğitim programlarının yaygınlaştırılması, işsizlikle mücadelede daha sağlıklı sonuçlar doğurabilir.
İstihdamdaki sektör bazlı değişiklikler, mart ayı verilerinde dikkatle incelenmesi gereken bir başka husus. Hizmet sektörü halen en yüksek istihdam sağlayan alan olsa da, sanayi ve tarım gibi diğer sektörlerdeki dalgalanmalar, işgücü piyasasının kırılganlığını yansıtıyor. Pandeminin etkisiyle özellikle hizmet sektöründe görülen hareketlilik, mart ayı ile birlikte toparlanma semptomları gösterse de, kalıcı ve sürdürülebilir bir iyileşme için sektörler arası denge sağlanmalı. Üretimde artış ve sanayide istihdamın artırılması, işsizliğin geneline olumlu yansıyabilir. Özellikle teknoloji ve yenilenebilir enerji gibi alanlarda atılacak adımlar, geleceğin iş gücünü oluşturacak.
Öte yandan Türkiye’de kayıt dışı istihdam hala önemli bir sorun olmaya devam ediyor. TÜİK’in işgücü istatistikleri resmi verileri yansıtsa da, kayıt dışı çalışanların sayısının yüksek olması, işsizlik ve istihdam gerçeklerinin tam anlamıyla yansıtılamamasına yol açıyor. Bu durum, çalışan haklarının korunması, sosyal güvenlik sisteminin güçlendirilmesi ve iş piyasasının şeffaflaştırılması için çözüm bekleyen önemli bir alan. Kayıt dışı istihdamın azaltılması, aynı zamanda devletin vergi gelirlerini artıracak ve sosyal devlet olma hedefleriyle de örtüşecektir.
Hükümetin istihdamı artırmaya yönelik teşvik politikaları da mart ayı işgücü verilerinden bağımsız değerlendirilemez. Son dönemde uygulanan kısa çalışma ödeneği ve istihdam teşvikleri, işsizliğin sınırlı ölçüde azalmasına katkı sunmuş görünüyor. Ancak bu politikaların kalıcılık ve kapsamı tartışılıyor. İstihdamı sürdürülebilir kılmak için, sadece istihdam sayısını artırmak değil, aynı zamanda işlerin kalitesini ve çalışanların yaşam standartlarını yükseltmek üzere uzun vadeli stratejiler geliştirilmesi gerekiyor. Modern ekonomi politikaları, üretkenliği artırırken, emek piyasasını daha esnek ve kapsayıcı hale getirmelidir.
Mart ayında iş gücüne katılım oranında da hafif bir artış gözlemleniyor. Bu durum, ekonomik aktivitenin yeniden canlandığının bir göstergesi olabilir ancak iş gücüne katılım oranındaki artış, beraberinde yeni iş alanları yaratılmadığı takdirde işsiz sayısının artmasına da neden olabilir. Bu nedenle, iş gücüne katılan yeni bireylerin istihdama entegrasyonu büyük önem taşıyor. Bu bağlamda mesleki eğitim programlarının yaygınlaştırılması ve iş dünyası ile eğitim kurumları arasındaki iş birliğinin artırılması gerekmekte. İşgücü piyasasının ihtiyaçlarına uygun becerilerin kazandırılması, işsizlikle mücadelede anahtar rol oynar.
Bununla birlikte, bölgesel farklılıklar da işgücü piyasasında dağınık tablo ortaya koyuyor. Bazı bölgelerde işsizlik oranları ülke ortalamasının çok üzerinde seyrederken, kentsel merkezlerde nispeten daha iyi durum söz konusu. Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde işsizlik oranları hala yüksek seviyelerden çıkamamış durumda. Bu durum, bölgesel kalkınma politikalarının hayata geçirilmesi için acil gereksinimi ortaya koyuyor. Bölgesel yatırımların artırılması, altyapının güçlendirilmesi ve yerel iş gücünün nitelik kazanması, bu bölgelerdeki işsizlik sorununu hafifletebilir. Böylece ekonomik büyümenin her bölgeye dengeli olarak yansıması sağlanabilir.
Türkiye’nin ekonomik büyüme performansı ile işgücü istatistikleri arasındaki ilişki de yakından incelenmeli. Ekonomide büyüme yaşanırken, bu büyümenin istihdama yansıması bazen beklenen hızda gerçekleşmiyor. Verimlilik artırıcı yatırımların yerine, daha çok kısa vadeli ve düşük katma değerli işler ön plana çıkabiliyor. Bu durum, işsizliğin düşmesi için yeterli olmuyor. Kaliteli ve sürdürülebilir istihdam yaratılması için, teknolojik gelişmelere uyum sağlamak ve işletmelerin inovasyona yönelmesini teşvik etmek kaçınılmaz hale geliyor. Böylece ekonomik büyümenin toplumsal faydası daha geniş kapsamda sağlanabilir.
Sonuç olarak, mart ayı işgücü verileri, Türkiye’nin işsizlikle mücadelede küçük de olsa olumlu adımlar atmakta olduğunu gösteriyor. Ancak rakamlardaki düşüş, işsizliğin kapsamlı bir şekilde çözülmeye başladığı anlamına gelmiyor. İşgücü piyasasının yapısal sorunları halen varlığını koruyor. İşsizlik ve istihdam sorunlarının çözümü için, sadece ekonomik büyümenin artırılması değil, sosyal politikaların da eş zamanlı olarak güçlendirilmesi elzemdir. Ayrıca, yeni nesil iş modellerine uyum sağlamak, kadın ve genç istihdamını artırmak gibi hedefler öncelikli olmalıdır.
Ekonomideki iyileşmenin derinleşmesi için kamu ve özel sektör iş birliğinin artırılması gerekiyor. İstihdam politikalarında daha kapsamlı ve hedef odaklı yaklaşımlar benimsenmeli, işsizlik sorununun köklü çözümü için eğitim, teknoloji ve yatırım alanlarında çok yönlü adımlar atılmalı. Türkiye’nin büyüyen ekonomisi ve genç nüfusu, bu potansiyelin doğru yönetilmesi halinde, işsizliğin kalıcı şekilde azaltılmasında önemli avantajlar sunuyor. Yine de, bu kazanımların sürdürülebilir olması için stratejik planlamaların ve takip mekanizmalarının titizlikle uygulanması şarttır.
Özetle, TÜİK’in mart ayı işgücü istatistikleri, Türkiye için umut veren ancak bir yandan da dikkatle analiz edilmesi gereken bir fotoğraf sunuyor. İşsizlik sayısının azalması sevindirici olsa da, kalıcı iyileşme için işgücü piyasasına yönelik daha derinlemesine politikaların hayata geçirilmesi büyük önem taşıyor. Hem ekonomik hem sosyal açıdan işsizliğin etkilerini azaltmaya yönelik bu politikaların, toplumsal refah ve ekonomik sürdürülebilirlik açısından kritik olduğu bir dönemdeyiz. Önümüzdeki aylarda bu göstergelerdeki değişimlerin yakından izlenmesi ve hız kesmeden eylem planlarının geliştirilmesi gerekmektedir.