Japon Kadın Meme Kanseri Hastalarında Kanser Dışı Riskler

admin
By admin
6 Min Read
Disclosure: This website may contain affiliate links, which means I may earn a commission if you click on the link and make a purchase. I only recommend products or services that I personally use and believe will add value to my readers. Your support is appreciated!

Japonya’da kadınlar arasında en sık teşhis edilen kanser türü olan meme kanseri, son yıllarda önemli bir halk sağlığı sorunu olarak öne çıkmıştır. Ülkemizde de giderek artan meme kanseri görülme sıklığı, kadınların yaklaşık yüzde 11’ini yani dokuz kadından birini yaşam boyunca bu hastalığa yakalanma riski altında bırakmaktadır. Tıptaki ilerlemeler sayesinde erken tanı yöntemleri, gelişmiş tedavi protokolleri ve takip stratejileri meme kanseri hastalarının sağkalım sürelerini uzatmıştır. Ancak artık bağışıklık sistemi, organ fonksiyonları ve psikososyal durum gibi pek çok hastalık sonrası hayata dair yan etkiler dikkatle izlenmeli; tedavi sadece kanserle mücadele değil, çok boyutlu bir sağlık süreci olarak ele alınmalıdır.

Batı ülkelerinde meme kanseri sonrası yaşanan sağlık sorunları üzerine çok sayıda araştırma yapılmış olsa da, Asya ülkelerinde bu yöndeki çalışmalar sınırlı kalmaktadır. Meme kanseri tedavisi sonrası hastaların karşılaştığı sorunlar, yalnızca kanserin tekrarı ile sınırlı olmayıp, kalp hastalıkları, kemik problemleri, enfeksiyonlar ve psikiyatrik rahatsızlıklar gibi pek çok komplekse sahiptir. Bu durumun altında yatan nedenler; kemoterapi ve radyoterapi gibi tedavi yöntemlerinin yan etkileri, vücuttaki kronik iltihabi süreçler ve yaşam tarzına etki eden kültürel faktörlerin birleşimi olarak görülmektedir.

Japonya’da gerçekleştirilen çığır açıcı bir kohort çalışması, meme kanseri geçirmiş kadınlarda kanser dışı hastalıkların ortaya çıkış sıklığını derinlemesine incelemiştir. Araştırma, ulusal düzeyde çalışan sigorta sağlık veritabanlarından anonimize edilmiş verileri kullanarak, 24.017 meme kanseri sakini ile yaşları eşleştirilmiş 96.068 kanser teşhisi almamış kadını karşılaştırmıştır. Ortalama yaş her iki grupta da yaklaşık 50,5 yıl olarak tespit edilmiştir. Bu büyük örneklem, yaş faktörünün etkisini minimize ederek sağlık risklerinin doğru analiz edilmesini sağlamıştır.

İstatistiksel sonuçlar, meme kanseri sonrası kalp yetmezliği ve atriyal fibrilasyon gibi kalbin yapısal ve elektriksel sorunlarında belirgin bir artış olduğunu göstermiştir. Bu bulgu, kemoterapi ajanları ve radyoterapinin kardiyotoksik etkileriyle uyumludur. Kalp hastalıklarının artışı, meme kanseri tedavisindeki başarının getirdiği en önemli komplikasyonlardan biri olarak kabul edilmektedir ve kardiyovasküler sağlık kontrollerinin artırılması gerektiğine işaret etmektedir.

Kemik sağlığı ile ilgili veriler, özellikle majör osteoporotik kırıkların ve diğer kırık türlerinin tedavi sonrası yıllarda artmaya başladığını ortaya koymuştur. Bu gecikmeli artış, kemoterapi kaynaklı kemik yoğunluğu azalması, metabolik değişiklikler ve hormon tedavisi sonucu gelişen erken menopoz gibi faktörlerle ilişkilendirilmektedir. Aromataz inhibitörleri başta olmak üzere endokrin tedavilerde kullanılan ilaçların kemik metabolizmasını olumsuz etkilediği bilinmektedir. Bu nedenle kemik kırıkları açısından uzun vadeli yaklaşımlar ve önleyici tedbirler yaşamsal önem arz etmektedir.

Araştırmada gastrointestinal sistemden kaynaklanan kanama vakalarında da meme kanseri sonrası hastalarda yükseliş gözlemlenmiştir. Bu kanamaların nedenleri arasında tedavi sürecine bağlı mukoza zedelenmeleri, antitrombotik ilaç kullanımları ve nadiren metastatik hastalık etkileri yer alabilir. Bu nedenle gastrointestinal kanamalar meme kanseri hastalarının takibinde ihmal edilmemesi gereken ciddi komplikasyonlardan biridir.

Enfeksiyon hastalıkları açısından, pnömoni ve üriner sistem enfeksiyonlarının meme kanseri geçirmiş kadınlarda daha sık görüldüğü belirtilmektedir. Bunun arkasında kemoterapi sonrası oluşan bağışıklık sisteminin zayıflaması, tedavi kaynaklı morbiditeler ve fizyolojik savunma mekanizmalarındaki bozulmalar bulunmaktadır. Enfeksiyon riskinin artırması, damgalı aşılar ve koruyucu tedbirlerin önemini bir kez daha ortaya koymaktadır.

Meme kanseri sonrası psikolojik hastalıklar, özellikle anksiyete ve depresyon da dikkat çekici bir artış göstermektedir. Kanser tedavisinin doğrudan ve dolaylı etkileri, yaşam kalitesinin düşmesine, tedavi uyumsuzluklarına ve sosyal izolasyona neden olabilmektedir. Bu nedenle psikolojik destek hizmetleri, meme kanseri sonrası bakım sürecinin ayrılmaz bir parçası olarak sunulmalıdır.

Araştırmada dikkat çekilen bir diğer önemli nokta ise birçok non-kanser hastalığın riskinde zamansal farklılıkların olmasıdır. Çoğu hastalık, meme kanserinin tanısı konulduğu ilk yıl içerisinde risk artışı gösterirken, kemik kırıkları gibi bazı komplikasyonlar ise daha sonra ortaya çıkmaktadır. Bu durum, takip programlarının dönemsel olarak hastaların ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesi gerekliliğini vurgulamaktadır.

Çalışmanın klinik çıkarımları ışığında, meme kanseri sonrası sağkalımda karşılaşılan yüksek kardiyovasküler, kemik, enfeksiyon ve psikiyatrik problemler multidisipliner yaklaşımlarla ele alınmalıdır. Klinik uygulamalarda kardiyoloji ve endokrinoloji uzmanlarının, enfeksiyon hastalıkları ve psikiyatri birimlerinin entegre olduğu bir takip sistemi kurulması önerilmektedir. Ayrıca hastanın yaşam tarzı, beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının da tedavi sonrası sağlığı olumlu yönde etkilemesi için büyük bir rol üstlendiği unutulmamalıdır.

Meme kanseri tedavisinde kullanılan antrasiklinler, trastuzumab ve radyoterapinin kalp üzerindeki toksik etkileri mekanizmanın temelini oluşturmaktadır. Kemik kırıklarında ise östrojen eksikliği, osteoblast ve osteoklastların direkt etkilenmesi, immün sistemin işlev bozuklukları önemli yer tutar. Enfeksiyonlarda ise immünosupresyon ve mukozaların hasar görmesi nedeniyle vücut savunmasının azalması etkilidir. Psikolojik hastalıklarda ise nöroinflamasyon, stres ve sosyal faktörlerin etkileşimi söz konusudur.

Özellikle Japonya’nın yaşlanan nüfusu göz önüne alındığında, bu çalışma kamu sağlığı politikaları için önemli öneriler sunmaktadır. Meme kanseri sonrası uzun dönemli izlem programları, kardiyovasküler hastalıkların önlenmesi, kemik sağlığının korunması için stratejiler, aşı uygulamalarının yaygınlaştırılması ve psikososyal destek mekanizmalarının güçlendirilmesi gerekmektedir. Böylece hayatta kalanların hem yaşam süresi hem de yaşam kalitesi artırılabilir.

Sonuç olarak Japonya’da yapılan bu büyük ölçekli ve yaş uyumlu kohort çalışması, meme kanseri geçiren kadınlarda kanser dışı hastalıkların riskinin, genel nüfusa kıyasla anlamlı şekilde artırdığını ortaya koymuştur. Kardiyovasküler, kemiksel, enfeksiyöz ve psikiyatrik sorunların zaman içindeki değişen risk profilleri, sağlık sisteminde kapsamlı, bireye özgü ve disiplinlerarası bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Bu yeni perspektif, meme kanseri sonrası sağ kalımı sadece kanserle mücadele olarak değil, yaşam boyu sürecek çok yönlü bir sağlık yolculuğu olarak tanımlamaktadır.

**Araştırma Konusu**: Non-cancer disease risks among female breast cancer survivors in Japan
**Makale Başlığı**: Non-cancer risks among female breast cancer survivors: a matched cohort study in Japan
**Haberin Yayın Tarihi**: 23-Mar-2025
**Web References**: https://doi.org/10.1016/j.lanwpc.2025.101519
**Doi Referans**: 10.1016/j.lanwpc.2025.101519
**Anahtar Kelimeler**: Breast cancer, cardiovascular disorders, heart failure, depression, anxiety disorders, bleeding, acute infections, pneumonia, bone fractures

Share This Article
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir