Endometriyal kanser, gelişmiş ülkelerde en sık görülen jinekolojik malignite olarak öne çıkmakta ve çoğunlukla menapoz sonrası dönemdeki kadınlarda teşhis edilmektedir. Erken evre tanı almış hastalarda cerrahi tedavi ve ardından uygulanan adjuvan tedaviler, hastalığın tekrarlama riskini azaltmada etkin rol oynaması sebebiyle uzun süredir olumlu prognozla ilişkilendirilmektedir. Bu tedavi yöntemlerinden biri olan vajinal brakiterapi, lokalize bir radyoterapi türü olarak yüksek-orta risk grubundaki hastalarda standart adjuvan tedavi olarak kullanılmaktadır. Ancak bu yöntemin, hem aşırı tedaviye hem de bazı durumlarda yetersiz tedaviye yol açması, etkinlik ve hastaların yaşam kalitesi arasındaki dengeyi sağlamak adına daha hassas yaklaşımlara duyulan ihtiyacı gündeme getirmiştir.
Hasta grubundaki heterojenlik, en önemli zorluklardan biridir. Yüksek-orta risk grubunda yer alan her kadın aynı yoğunlukta veya türde radyoterapiye ihtiyaç duymaz. Bazı hastalar, gereksiz yere radyasyona maruz kalmakta ve bu durum onlara potansiyel yarar sağlamadan yan etkileri yaşama riskini artırmaktadır. Öte yandan, özellikle sadece vajinal brakiterapi alan bazı hastalarda yetersiz tedavi nedeniyle lokal ve bölgesel nüks riski artış göstermektedir. Bu klinik farklılıklar, hastaların daha iyi sınıflandırılması ve adjuvan tedavinin kişiselleştirilmesi için yeni stratejilerin araştırılmasına önayak olmuştur.
Moleküler profilleme, bu bağlamda devrim niteliğinde bir araç olarak ortaya çıkmıştır. Tümör spesifik moleküler belirteçlerin detaylı analiziyle tümörün biyolojik ve genetik yapısı ortaya konmakta, bu veriler ise nüks riski ve tedaviye yanıt hakkında değerli ipuçları vermektedir. Bu moleküler imzaların klinik karar verme süreçlerine entegrasyonu, tedavinin hastaya özgü olarak şekillendirilmesini mümkün kılarak, düşük riskli bireylerin gereksiz müdahalelerden korunması ve agresif tümör profillerine sahip hastaların ise daha yoğun tedavi almasını sağlamaktadır.
PORTEC-4a çalışması, bu moleküler temelli yaklaşımın uluslararası ölçekte değerlendirildiği öncü randomize klinik araştırmadır. Yüksek-orta riskli endometriyal kanser tanısı konulan yaklaşık 600 kadın, sekiz Avrupa ülkesinde bu çalışmaya dahil edilmiştir. Gelişmiş genomik tanı metodlarıyla tümörler farklı moleküler risk gruplarına ayrılmış ve buna göre tedavi rejimleri kişiselleştirilmiştir. Bu yöntem, geleneksel risk grubu bazlı otomatik tedavi dağılımından uzaklaşılarak, klinik uygulamalarda hassas onkoloji paradigmasının benimsenmesinde önemli bir aşama olarak görülmektedir.
ESTRO 2025’te sunulan çalışmanın sonuçları, moleküler profilleme bazlı tedavi stratejisinin klinik olarak uygulanabilir olduğunu göstermiştir. Moleküler profillendirme yoluyla tedavi edilen hastaların yaklaşık yarısında radyoterapi tamamen atlanabilmiş; buna rağmen kanser kontrolü ve sağkalım oranlarında herhangi bir kayıp yaşanmamıştır. Bu durum, aşırı tedavinin azaltılmasıyla radyasyonun yarattığı yan etkilerin önüne geçilmesi ve hastaların yaşam kalitesinin artırılması açısından önemli bir kazanım olarak değerlendirilmektedir.
Buna ek olarak, çalışmada moleküler profil açısından kötü prognoza sahip hasta grubunda tedavi yoğunluğu artırılmıştır. Standart vajinal brakiterapinin aksine, bu hastalara pelvik radyoterapi uygulanmıştır. Daha geniş anatomik bölgeyi hedef alan bu yaklaşım, lokal ve bölgesel kontrolü dramatik biçimde iyileştirmiş, nüks oranlarını %30’un üzerindense %8.4’e kadar düşürmüştür. Bu bulgu, moleküler belirteçlerin, yüksek nüks riski taşıyan hastaların tespit edilmesinde ne denli hayati olduğunu net biçimde ortaya koymaktadır.
Bu sonuçlar, endometriyal kanser tedavisinde moleküler verilerin konvansiyonel evreleme sistemlerinin önüne geçerek adjuvan tedavilerin yönlendirilmesinde yeni bir dönemin başlangıcını haber vermektedir. Onkoloji, patoloji, radyasyon biyolojisi gibi farklı disiplinleri ilgilendiren bu gelişme, mevcut tedavi algoritmalarının yeniden değerlendirilmesine zemin hazırlamakta; kaynakların daha etkin dağıtılması ve hasta bilgilendirmesinin kişisel ihtiyaçlara göre şekillendirilmesi imkanını ortaya koymaktadır.
Alanın uzmanları, PORTEC-4a çalışmasını, jinekolojik onkolojide kişiye yönelik tedavinin gücünü gösteren önemli bir referans olarak tanımlamaktadır. Çalışmanın baş araştırmacısı, moleküler profillemenin sunduğu detaylı risk analizinin, clinicianların aşırı veya yetersiz tedavi risklerini dengede tutabilmesini sağladığını ve bu hassas dengenin modern onkolojik bakımın temel hedefi olduğunu vurgulamıştır.
Çalışma, moleküler tanıların günlük klinik uygulamalara entegrasyonunun yolunu açması gerektiğine dair geniş kapsamlı çıkarımları da beraberinde getirmektedir. Endometriyal kanser için genomik testlerin standart hale gelmesi; altyapı, disiplinlerarası işbirliği ve eğitim süreçlerinde gelişmeler gerektirmektedir. Ayrıca moleküler profillemenin yaygınlaşması, yeni tedavi hedeflerinin keşfi ve hem lokal hem de sistemik tedavilerin bu doğrultuda geliştirilmesi açısından fırsatlar sunmaktadır.
Radyobiyolojik açıdan bakıldığında, moleküler risk profillerine göre radyoterapi doz ve alanlarının farklılaştırılması, tümör mikroçevrelerinin ve radyosensitivitenin heterojen yapısını da ortaya koymaktadır. Bu biyolojik temellerin iyice anlaşılması, hasta ve tümör özelliklerine göre dinamik şekilde uyarlanabilen radyoterapi protokollerinin geliştirilmesini kolaylaştırabilir.
Onkoloji topluluğu, bu modelin yalnızca endometriyal kanserle sınırlı kalmayacağını izlemekte; adjuvan radyoterapi kararlarının klinik ve patolojik risk faktörlerine dayalı olduğu diğer malignitelerde de moleküler temelli tedavi stratifikasyonunun standart haline gelebileceğini öngörmektedir. Bu entegre yaklaşım, teknolojik ilerlemeler ile hasta odaklı bakımın uyumunu sağlayan yeni bir dönemin habercisidir.
Avrupa’nın önde gelen radyoterapi ve onkoloji topluluğu ESTRO, PORTEC-4a sonuçlarının 2025 kongresinde sunulmasını stratejik bir adım olarak değerlendirmiştir. Bu bilimsel paylaşım, kanıta dayalı sonuçların klinik rehberlere ve uygulamalara dönüştürülmesine hız kazandırırken, ESTRO’nun kişiselleştirilmiş onkolojiye verdiği önemi de pekiştirmiştir.
Sonuç olarak, PORTEC-4a çalışması moleküler profilleme yoluyla endometriyal kanserli kadınlarda adjuvan tedavi kararlarını optimize etmenin mümkün olduğunu ortaya koydu. Bu yöntem, gereksiz radyasyon maruziyetini güvenle azaltırken, yüksek riskli hastalarda tedavi yoğunluğunu artırarak lokal kontrolü önemli ölçüde iyileştirmektedir. Böylece hasta yaşam kalitesi ve sağkalım oranları yükselirken, modern onkolojinin temel hedeflerinden biri olan kişiselleştirilmiş tedavi anlayışına güçlü bir katkı sağlanmaktadır.
Araştırma Konusu: People
Makale Başlığı: PORTEC-4a; an international randomised trial of molecular profile-based adjuvant treatment for women with high-intermediate risk endometrial cancer
Haberin Yayın Tarihi: 5-May-2025
Web References: Cancer Research UK; American Cancer Society; ESGO/ESTRO/ESP Guidelines for Endometrial Carcinoma (2021)
Anahtar Kelimeler: Radiation therapy, Cancer patients, Clinical trials, Scientific approaches, Gynecology