Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB) ve ASELSAN iş birliğiyle geliştirilen yerli kalp-akciğer makinesi, Türkiye’de sağlık alanında önemli bir dönüm noktası olarak kayda geçti. Kalp-akciğer makineleri, açık kalp ameliyatlarının vazgeçilmez bir parçası olarak bilinirken, bu yerli cihazın kullanıma sunulması hem sağlıkta yerli üretimi güçlendirecek hem de ameliyat ihtiyaçlarını karşılamada dışa bağımlılığı azaltacak. Türkiye’de yıllık yaklaşık 80 bin açık kalp ameliyatı yapıldığı düşünüldüğünde, bu gelişmenin önemi daha da artıyor. TÜSEB Başkanı Prof. Dr. Ümit Kervan’ın açıklamalarında, makinenin klinik çalışmalara başlama aşamasında olduğu ve bu alanda yeni bir dönemin kapılarının aralandığı vurgulandı.
Türkiye’de sağlık altyapısının güçlendirilmesi yönündeki hamlelerin son halkası olan bu makine, sadece teknolojik bir başarı değil, aynı zamanda ülkenin sağlık politikalarında yerli üretime verdiği önemin de göstergesi. Son yıllarda, sağlık alanında dışa bağımlılığın azaltılması için atılan adımların ve yerli ürün geliştirmenin önemi, özellikle kritik ekipmanlarda yaşanan küresel tedarik sıkıntıları nedeniyle daha da belirginleşti. Kalp-akciğer makinesi gibi hayati öneme sahip cihazların yerlileştirilmesi, Türkiye’nin sağlık alanındaki özgüvenini artırırken, hasta güvenliğini de güçlendirecek.
Açık kalp ameliyatlarında kalp-akciğer makinesi, hastanın kalbi durdurulduğunda oksijenasyon ve kan dolaşımını sağlayan yaşamsal bir araçtır. Dışarıdan bakıldığında karmaşık bir cihaz gibi görünse de ameliyatların başarıyla gerçekleşmesini sağlayan temel donanımlardan biri. Türkiye’de bu cihazlarda kullanılan ürünlerin büyük bir kısmı ithal edilirken, yerli üretimle birlikte hastaneler bu kritik ekipmanları yurtiçinden temin etme fırsatı bulacak. Bu da, hem ekonomik açıdan önemli tasarruflar hem de tedarik sürekliliği açısından büyük avantajlar yaratacak.
Prof. Dr. Ümit Kervan’ın sözlerinden anlaşılacağı üzere, yerli kalp-akciğer makinesi klinik test aşamasına girmeyi hedefliyor. Klinik testlerin başarılı olması durumunda, cihazın hastanelerde yaygın olarak kullanılması mümkün olacak. Bu aşama son derece kritik; çünkü sağlık teknolojileri, güvenilirlik, dayanıklılık ve etkinlik açısından çok sıkı denetimlerden geçmek zorunda. TÜSEB ile ASELSAN’ın bu iş birliği, sadece teknolojik bir adım olmaktan öte, sağlık alanındaki yerlileşme stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilmeli.
Türkiye’de açısındaki yüksek sayıdaki açık kalp ameliyatları düşünüldüğünde, kalp-akciğer makinesinin yerlileştirilmesi ciddi bir maliyet avantajı da yaratacaktır. Yıllık 80 bin civarında yapılan ameliyatların dağılımı düşünüldüğünde, her bir ameliyatta kullanılan makine parçalarının yurtdışından temin edilmesi, döviz girdisi anlamında önemli bir yük oluşturuyor. Yerli üretim ile bu yükün azaltılması, sağlık sistemine sağlanacak kaynakların daha verimli kullanılmasına da katkı sağlayacaktır.
Bir diğer açıdan bakıldığında ise, bu gelişme Türkiye’nin medikal teknoloji alanında dünya pazarında rekabet gücünü artırması için önemli bir adım olarak yorumlanabilir. Uluslararası arenada sağlık teknolojileri, hem ekonomik hem de stratejik açıdan ülkelerin güç dengelerini etkileyebiliyor. Kalp-akciğer makinesi gibi kritik cihazların yerli imkanlarla geliştirilmesi, Türkiye’nin bu alanda dışa bağımlılığını azaltırken, ihracat potansiyelini de artıracaktır.
Ancak, bu tür teknolojik projelerin başarısı sadece cihazın geliştirilmesiyle sınırlı kalmamalı. Aynı zamanda sağlık personelinin kullanımı konusunda kapsamlı eğitim programları da hayata geçirilmelidir. Türkiye’de sağlık çalışanlarının yeni teknolojilere adaptasyonu ve bu cihazları en etkin şekilde kullanması, cihazın başarıyla entegrasyonunda temel faktörlerden biri olacak. TÜSEB ve ASELSAN’ın bu noktada da iş birliği yaparak eğitim süreçlerine destek sağlaması bekleniyor.
Yerli kalp-akciğer makinelerinin hastanelerde yaygınlaşması, özellikle son yıllarda sağlık sisteminde yaşanan tedarik sıkıntılarının önüne geçilmesinde kritik rol oynayacak. Pandemi döneminde ve sonrasında yaşanan küresel sağlık malzemesi krizleri, yerli üretimin önemini gözler önüne sermişti. Bu konuda atılan adımların sürdürülmesi ve yeni projelerin hayata geçirilmesi, sağlık sisteminin krizlere karşı daha dirençli hale gelmesini sağlayacak.
Bununla beraber, yerli üretim kalp-akciğer makinesi kamu ve özel hastanelerde standardize edilip yaygınlaştırılırsa, sağlık hizmetlerinde kalite ve erişilebilirlik artacak. Türkiye’nin farklı bölgelerinde yaşayan hastaların aynı standartlarda ulaşılabilir şifa imkânına kavuşması, sağlıkta eşitliğin sağlanması açısından da önemli bir gelişme olacak. Özellikle kırsal ve az gelişmiş bölgelerde kullanılan teknolojilerin yerlileştirilmesi, sağlık altyapısını güçlendirecek ve ulusal sağlık hedeflerine ulaşmayı kolaylaştıracaktır.
Biraz da geleceğe dair değerlendirmeler yapmak gerekirse, bu tür projeler Türkiye sağlık inovasyon ekosisteminin canlılığını gösteriyor. TÜSEB’in medikal teknoloji alanındaki yatırımları, yeni ürünlerin geliştirilmesi ve ticarileştirilmesine zemin hazırlıyor. Bu da hem Ar-Ge faaliyetlerinin artmasına hem de sağlık alanındaki girişimciliğin desteklenmesine olanak tanıyor. Özellikle genç bilim insanlarının ve mühendislerin bu alanda rol alması, ülkenin teknolojik bağımsızlığı için kritik.
Sonuç olarak, TÜSEB ve ASELSAN iş birliğiyle geliştirilen yerli kalp-akciğer makinesi, Türkiye’nin sağlık teknolojilerinde önemli bir miladı temsil ediyor. Hem sağlık sisteminin kalitesinin artması hem de yerli üretimin güçlendirilmesi açısından bu proje büyük anlam taşıyor. Açık kalp ameliyatlarının olmazsa olmazı olan bu cihazın yerlileştirilmesi, Türkiye’nin sağlıkta dışa bağımlılığını azaltırken aynı zamanda hasta güvenliğini ve operasyonel etkinliği artıracak. Türkiye, bu başarıyı sonraki aşamalarda klinik uygulamalara taşımak için kritik bir dönemin içindeyken, bu sürecin başarılı olması tüm sağlık camiasının destek ve iş birliğini gerektiriyor. Gelecek yıl yapılacak klinik çalışmalar, bu teknolojinin sahada yerini sağlamlaştırması bakımından büyük önem taşıyor. Sağlıkta milli teknolojilere yatırım yapılmasının ne denli önemli olduğunu bir kez daha ortaya koyan bu gelişme, umut ve gurur verici bir haber olarak kayda geçti.