Kadınlarda BRCA1 ve BRCA2 Gen Mutasyonlarında Bilateral Salpingo-ooforektomi Sonrası Uzun Dönem Sağkalım Bulguları
BRCA1 ve BRCA2 genlerinde patojenik varyant taşıyan ve daha önce meme kanseri tanısı almış kadınlarda bilateral salpingo-ooforektominin (BSO) uzun vadeli etkilerini inceleyen yeni bir retrospektif kohort çalışması, meme kanseri sonrası yaşam süresinin anlamlı şekilde uzadığını ortaya koydu. University of Cambridge’den araştırmacıların, İngiltere Ulusal Sağlık Servisi (NHS) bünyesindeki Ulusal Hastalık Kayıt Servisi (NDRS) veritabanından yararlanarak yaptığı bu çalışma, BSO işleminin sadece yumurtalık kanseri riskini azaltmakla kalmayıp, aynı zamanda tüm nedenlere bağlı mortaliteyi önemli ölçüde düşürdüğünü gösterdi. Bu bulgular, BRCA mutasyonlu hastalar için klinik karar alma süreçlerinde önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor.
BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonları, kadınlarda hem meme hem yumurtalık kanseri riskinin ciddi şekilde artmasına neden olarak, hastaların erken yaşlarda önleyici tedbirler almasını gerektirir. Günümüzde klinik rehberlikler, BRCA1 taşıyıcıları için yumurtalık ve tüplerin 35-40 yaşları arasında, BRCA2 taşıyıcıları için ise 40-45 yaşları arasında cerrahi olarak çıkarılmasını öneriyor. Bu cerrahi uygulama, yumurtalık kanseri gelişme riskini yaklaşık yüzde 80 oranında azaltmasıyla bilinirken, meme kanseri tanısı olan hastalar söz konusu olduğunda uzun dönem mortalite üzerindeki etkileri sınırlı bilgiyle sürdürülmekteydi.
Cerrahi menopoz olarak adlandırılan bu işlemin ardından vücutta aniden östrojen üretiminin durması, metabolik, kardiyovasküler ve psikolojik bazı değişikliklerin ortaya çıkmasına yol açabiliyor. Ayrıca, meme kanseri geçirmiş hastalarda hormon replasman tedavisinin uygulanması kanserin hormon duyarlı nüks riskini artırabileceği için genellikle önerilmemektedir. Dolayısıyla, BSO’nun genel fayda-zarar dengesi, özellikle BRCA mutasyon taşıyan ve meme kanseri tedavisi görmüş kadınlarda netleşmemişti.
Bu karışıklığı gidermek adına Cambridge araştırmacıları, büyük veri analizine odaklandı. Yaklaşık 3.400 BRCA1 veya BRCA2 patojenik varyant taşıyan ve meme kanseri geçmişi olan kadınların sağlık kayıtlarını, genetik test sonuçları ve klinik verilerle birleştirerek geriye dönük bir kohort oluşturdu. Bunlardan yaklaşık 1.850’sinin BSO ameliyatı geçirmiş olması, operasyon geçiren ve geçirmeyen gruplar arasında kapsamlı karşılaştırmalı analiz yapılmasına olanak sağladı. Ortalama beş yılın üzerindeki takip sürecinde elde edilen veriler, cerrahinin uzun dönem etkileri üzerine derinlemesine içgörüler sundu.
Çalışmanın istatistiksel sonuçları, BSO geçiren kadınların tüm nedenlere bağlı mortalite riskini yarı yarıya azalttığını gösterdi. BRCA2 mutasyonlu hastalarda bu azalma yüzde 56, BRCA1 mutasyonlu hastalarda ise yüzde 38 olarak kaydedildi. Mortalite avantajının yanında, cerrahinin ikincil kanserlerin görülme sıklığını yaklaşık yüzde 40 düşürdüğü görüldü. Özellikle meme kanseri geçirmiş hastalar için bu sonuçlar, cerrahinin sadece yumurtalık kanseri değil, genel kanser riski üzerinde de koruyucu etkisini işaret ediyor.
Uzun dönem yan etkiler açısından endişe edilen kardiyovasküler hastalık, inme ve depresyon insidansı ise BSO grubunda anlamlı artış göstermedi. Genel nüfusta erken ooforektomi sonrası kardiyovasküler risklerin yükseldiğine dair çeşitli çalışmalar olsa da bu özel hasta grubu için risk artışı kaydedilmedi. Ayrıca mental sağlık parametrelerinde bir bozulma gözlenmemesi, menopozun cerrahi olarak indüklenmesinin psikolojik açıdan da oldukça tolere edilebilir olduğunu gösterdi.
Araştırmanın lideri Hend Hassan, BSO’nun sağkalımda sağladığı bariz faydaların, hastaların ve klinisyenlerin cerrahi menopozun potansiyel olumsuz etkilerine dair taşıdığı endişeleri önemli ölçüde hafiflettiğini belirtti. Bu netlik, yüksek risk grubundaki kadınlarla sağlık profesyonellerinin daha bilinçli tedavi ve önleyici yaklaşımlar belirlemesine olanak sağlıyor.
Çalışmada ayrıca sosyal ve demografik faktörlerle ilgili dikkat çekici eşitsizlikler rapor edildi. Beyaz kadınların BSO cerrahisi geçirme olasılığı, siyahi ve Asyalı kadınlardan kat kat yüksek bulunurken, sosyoekonomik düzeyi yüksek bölgelerde yaşayan kadınların da operasyon alma oranı daha fazla çıktı. Bu durum, sağlık sisteminde var olan erişim, farkındalık ve karar alma süreçlerindeki engellerin en aza indirilmesi için kapsamlı politikaların gerekliliğini ortaya koyuyor.
Cambridge Üniversitesi’nden senior araştırmacı Antonis Antoniou, çalışmaların klinik rehberleri ve hasta bilgilendirmelerini köklü biçimde değiştireceğini vurguladı. BSO’nun yaşama ve kanser sonrası sağkalıma ilişkin güçlü etkilerinin bilimsel dayanağının ortaya çıkması, bu prosedürün uygun hastalarda daha yaygın ve erken önerilmesini teşvik edecek. Ayrıca, NHS’nin entegre veri kaynaklarının kullanılması, benzer yüksek riskli popülasyonlarda büyük ölçekli, gerçeğe dayalı kanıtlara ulaşmada model teşkil ediyor.
Bu araştırmanın yöntemsel başarısı, randomize kontrollü çalışmalarda etik zorluklar nedeniyle gerçekleştirilemeyen kritik soruları büyük veri ve elektronik sağlık kayıtlarını birleştirerek yanıtlamış oldu. Bu yaklaşım, onkoloji başta olmak üzere birçok alanda bireyselleştirilmiş önleyici ve tedavi stratejilerinin geliştirilmesini hızlandıracak yeni bir bilimsel paradigmayı temsil ediyor.
Temel olarak Cancer Research UK’nin finanman desteğiyle yürütülen ve NIHR Cambridge Biyomedikal Araştırma Merkezi’nin kritik katkısıyla gerçekleşen bu çalışma, Cambridge Kanser Araştırma Hastanesi iş birliğiyle yürütülen translasyonel araştırmalarda da önemli bir mihenk taşı niteliğinde. Bilimsel gelişmeler ile hasta bakımının yakın entegrasyonuna yönelik çabalar, yüksek riskli genetik grup kadınların yaşam kalitesini artırmayı hedefliyor.
Sonuçta, BRCA1 ve BRCA2 mutasyonlu kadınlarda meme kanseri geçmişi olan hastalara bilateral salpingo-ooforektominin önerilmesi, yalnızca yumurtalık kanseri riskini değil, genel mortaliteyi de azalttığını, aynı zamanda cerrahi menopozun kardiyovasküler ve mental sağlık açısından tolere edilebilir olduğunu kesin biçimde ortaya koyuyor. Klinik uygulamada bu bilgiler ışığında eşitsizliklerin azaltılması ve daha fazla kadının bu yaşam kurtarıcı prosedürden faydalanması öncelik haline gelecek.
Bu önemli keşifler, BRCA mutasyonlu kadınların sağlık yolculuğunda cerrahi müdahalenin değerini yeniden tanımlarken, toplumsal sağlık politikalarının geliştirilmesine de ilham veriyor. Araştırma sonuçları, hastaların bilinçlendirilmesi, sağlık hizmetlerine erişimlerin iyileştirilmesi ve risk azaltıcı önerilerin yaygınlaştırılması için etkin bir temel oluşturacak. Kanser alanındaki kişiye özel yaklaşımlar sayesinde, yüksek riskli topluluklarda dünya çapında yaşam süresi ve kalitesi artacak.
—
Araştırma Konusu: People
Makale Başlığı: Long-term health outcomes of bilateral salpingo-oophorectomy in BRCA1 and BRCA2 pathogenic variant carriers with personal history of breast cancer: a retrospective cohort study using linked electronic health records
Haberin Yayın Tarihi: 8-May-2025
Web References:
https://www.thelancet.com/journals/lanonc/article/PIIS1470-2045(25)00156-1/fulltext
http://dx.doi.org/10.1016/S1470-2045(25)00156-1
Doi Referans: 10.1016/S1470-2045(25)00156-1
Anahtar Kelimeler: Cancer, Breast cancer, Ovarian cancer, BRCA1 and BRCA2 gene mutations, clinical guidelines for BRCA mutation management, early mortality risk reduction in breast cancer, electronic health records in cancer research, impact of BSO on all-cause mortality, long-term health outcomes after BSO, oophorectomy benefits for BRCA mutation carriers, ovarian cancer risk management strategies, preventative interventions for high-risk women, retrospective cohort study on cancer surgeries, risk-reducing surgeries for cancer prevention, salpingectomy and breast cancer survival