Testosteron Kullanımında 5 Yıl Sonrası Kanser Riski Yok

admin
By admin
7 Min Read
Disclosure: This website may contain affiliate links, which means I may earn a commission if you click on the link and make a purchase. I only recommend products or services that I personally use and believe will add value to my readers. Your support is appreciated!

Amsterdam Üniversitesi Tıp Merkezi’nden (Amsterdam UMC) yapılan yeni bir araştırma, testesteron kullanımının transmaskülen ve cinsiyet çeşitliliği gösteren bireylerde, özellikle hormon tedavisinin erken dönemlerinde jinekolojik kanser riskine etkisi konusunda önemli veriler sundu. eClinicalMedicine dergisinde yayımlanan bu kapsamlı çalışma, klinik uygulamalar açısından dikkate değer bilgiler içeriyor ve küresel çapta transgender bireylerin sağlık hizmetlerinde yön belirleyici olma potansiyeli taşıyor. Uzun süredir, maskülinize edici hormon tedavisinin kanser riskini artırıp artırmadığı konusunda soru işaretleri bulunan bu topluluk için araştırma, önemli bir güvence anlamına geliyor.

Doğumda kadın cinsiyetine atanmış ancak kendilerini geleneksel kadın erkek ikili kimliğinde tam olarak tanımlamayan transmaskülen ve cinsiyet çeşitliliği gösteren bireyler, kimliklerine daha uygun fiziksel değişimleri sağlamak amacıyla çoğunlukla testesteron hormon tedavisi alıyorlar. Testosteronun ses kalınlaşması, kas kütlesinde artış ve vücut tüylerinde değişiklik gibi belirgin fizyolojik etkileri bulunmakta. Ancak, bu hormonun uterus, overler (yumurtalıklar), vajina ve vulva gibi üreme organlarına etkileri üzerine özellikle kanser riskine dair sorular hala gündemdeydi.

Amsterdam UMC araştırmacıları, ortalama beş yıl boyunca testosteron kullanan 1955 transmaskülen ve cinsiyet çeşitliliği gösteren bireyi geriye dönük olarak inceledi. Tek merkezde yapılan bu cohort çalışması, daha önce büyük ölçekli ve kontrolü titiz epidemiyolojik verilerin yetersiz olduğu alanda kanser ve prekanser riskini değerlendirmeye odaklandı. Araştırmada kullanılan medikal kayıtlar ve klinik takipler sayesinde, dışarıdan uygulanan testosteronun kadınlarda görülen jinekolojik kanser riskini nasıl etkilediği açıkça ortaya kondu.

Çalışmanın en dikkat çekici bulgusu, takip edilen hiçbir katılımcıda uterus, over, vajina veya vulva kanseri görülmemiş olmasıdır. Bu, hormon tedavisinin başlangıç yıllarında bu hormon duyarlı dokularda malignite riskini artırmadığını gösteren güçlü kanıtlardan biridir. Baş araştırmacı Dr. Asra Vestering, “Genel toplumdaki kadınlarla karşılaştırıldığında bu kanserlerin hiçbirinin görülmediğini tespit ettik,” diyerek, önceki küçük çaplı ya da teorik endişelere dayalı tahminlerin aksine somut klinik veriler elde ettiklerini vurguladı.

Araştırmada, testosteron tedavisine rağmen bazı bireylerde aktif endometriyal doku veya yumurtlama işaretlerinin tespit edilmesi biyolojik açıdan önemli bir başka bulgu oldu. Araştırma ekibinden Wouter van Vugt, “Bu durum sadece uzun vadeli sağlık açısından değil, aynı zamanda testosteron kullanımı devam eden bireylerde hamilelik şansının devam ettiğini göstermesi bakımından da kritik,” ifadelerini kullandı. Testosteronun adet kanamalarını baskılayabilmesine rağmen yumurta hücresi oluşumu ve endometriyal döngüler bazı kişilerde devam edebiliyor.

Bu tıbbi gerçeklik, hormon tedavisi ve hasta bilgilendirme protokollerinde güncellenme gerektirmektedir. Önceki süreçlerde, testosteronun kanserojen etkisinden endişe duyulduğundan gonadektomi (yumurtalıkların alınması) ya da histerektomi (rahmin alınması) gibi cerrahi müdahalelere yönelim olabiliyordu. Ancak bu çalışma, hormon terapi sürecinde bu tür endişelere dayanarak yapılan invaziv müdahalelerin gereksiz olabileceğini, daha dengeli ve kişiselleştirilmiş yaklaşımların tercih edilmesinin mümkün olduğunu gündeme getiriyor. Klinik uygulamalarda, transmaskülen ve cinsiyetçe çeşitli hastaların fizyolojilerine özgü takip protokolleri hazırlanmalıdır.

Bu yeni kanıtlar, Hollanda’daki son yasal düzenlemelerle paralel şekilde değerlendiriliyor. Ülkede artık yasal cinsiyet değişikliği için cerrahi şartı bulunmamaktadır. Bu sayede testosteron tedavisini ameliyat olmadan başlatan birey sayısı artıyor. Amsterdam UMC verileri, sadece hormonla başlayan bu tedavi stratejisinin güvenilir olduğunu ortaya koyarak, küresel anlamda da bu politikaların benimsenmesine klinik veri desteği sağlıyor.

Ancak araştırmacılar, testosteronun uzun dönem etkilerini değerlendirmek için henüz erken olduğunu belirtiyorlar. Toplam takip süresi ortalama beş yıl olmasına rağmen, geç ortaya çıkabilecek değişikliklerin kapsamlı sonuçları için uzun süreli izlem devam ettirilmelidir. Dr. Vestering, “Uzun süreli testosteron kullanımı etkilerinin incelenmesi gereklidir, böylece hasta bakımı güvenlik ve yaşam kalitesi odağıyla ilerleyebilir,” diyerek, çalışmaların sürdürüleceğini ifade etti.

Endokrinolojik açıdan çalışma hormon metabolizmasının karmaşıklığını da gözler önüne serdi. Testosteron vücutta farklı biyolojik aktif metabolitlere dönüşmekte olup, bu bileşiklerin transmaskülen fizyolojide hedef dokularda farklı etkiler yaratabileceği vurgulanıyor. İleride yapılacak çalışmalar bu metabolik yolları ayrıntılı inceleyerek, hormon tedavisinin doku dengesi ve kanser riski üzerindeki mekanizmalarını daha iyi açıklayabilir.

Sosyal ve halk sağlığı perspektifinden, bu araştırma testosteron kullanımının tehlikeli ya da deneysel olduğu yönündeki damgalayıcı yaklaşımların önüne geçiyor. Büyük ve iyi tanımlanmış bir grup üzerinden elde edilen sağlam veriler, transgender sağlık hizmetlerinde yer alan doktorların daha bilinçli onam süreçleri hazırlamasına ve hastalara güven veren destek hizmetlerinin oluşturulmasına katkı sağlıyor. Böylelikle toplumsal kabul ve tıbbi güvencede önemli bir adım atılmış oluyor.

Araştırmanın etkileri sadece onkolojiyle sınırlı kalmıyor; üreme sağlığı, psikoendokrinoloji ve transgender tıp alanlarında da yankı buluyor. Testosteron kullanan bireylerde yumurtlama ve doğurganlığın devam edebileceği bilgisi, doğum kontrol yöntemleri ve üreme planlamasında bütüncül bir yaklaşımın gerekliliğini ortaya koyuyor. Hormone bağlı amenore’nin (adetin olmaması) infertilite anlamına gelmediği konusunda hasta eğitimi iyileştirilmek zorunda.

Araştırmanın tasarımı tek merkezli ve retrospektif olsa da ayrıntılı klinik veri takibi avantajına sahip. Buna karşın, farklı genetik yapılar, çevresel faktörler ve yaşam tarzları gibi değişkenlerin dahil edildiği çok merkezli çalışmalarla bulguların genellenebilirliği artırılabilir. Böylece testosteronun jinekolojik kanser riskine etkisi çok daha kapsamlı ve evrensel hale getirilebilir.

Sonuç olarak, Amsterdam UMC’den gelen bu önemli çalışma, transmaskülen ve cinsiyetçe çeşitli bireylerde testosteron kullanımının jinekolojik kanser güvenliği konusunda yeni ve güvenilir bilgiler sunuyor. Klinik rehberlerin evrilmesine öncülük eden bu veriler, hormon tedavisinin güvenli, bütüncül ve kanıta dayalı şekilde uygulanmasının temelini oluşturuyor. Alanın ilerlemesi ile uzun dönem sonuçlar ve çok boyutlu biyobelirteçlerin entegre edilmesi, hormone dayalı bakımın herkes için güvenli ve kişiye özel kalmasını sağlayacaktır.

**Araştırma Konusu**: Transmaskülen ve cinsiyetçe çeşitli bireylerin testosteron kullanımı sırasında jinekolojik kanser riski ve hormon tedavisinin erken dönem etkileri

**Makale Başlığı**: Incidence of Gynaecological (Pre-)Malignancies and Endometrial Activity in Transmasculine and Gender Diverse Individuals Using Testosterone: A Retrospective, Single-Centre Cohort Study

**Haberin Yayın Tarihi**: 12 Mayıs 2025

**Anahtar Kelimeler**: Transseksüellik, Onkoloji, Kanser riski, Transgender kimlik, Endokrinoloji, Testosteron, Hormonlar

Share This Article
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir