Bölgesel Nod İrradiasyonu SLN Pozitif Meme Kanserinde Yararlı

admin
By admin
8 Min Read
Disclosure: This website may contain affiliate links, which means I may earn a commission if you click on the link and make a purchase. I only recommend products or services that I personally use and believe will add value to my readers. Your support is appreciated!

Son yıllarda meme kanseri yönetiminde sentinel lenf nodu (SLN) pozitifliği gösteren hastalarda cerrahi yaklaşımda köklü değişiklikler yaşanmaktadır. Geleneksel olarak pozitif SLN tespit edilen hastalara aksiller lenf nodu diseksiyonu (ALND) uygulanmaktaydı. Ancak ALND, lenfödem, sinir hasarı ve omuz hareket kısıtlılığı gibi ciddi morbiditelere yol açabilmektedir. Bu nedenle onkoloji dünyası, cerrahi morbiditeyi azaltırken etkinliği koruyan daha az invaziv alternatifler arayışına girmiştir. Shandong Kanser Hastanesi ve Institutet’ten Lu, Shi ve Zhao liderliğindeki multidisipliner ekip tarafından yürütülen ve BMC Cancer’da yayımlanan güncel bir çalışma, ALND uygulanmayan SLN-pozitif meme kanseri hastalarında bölgesel nodal ışınlamanın (RNI) klinik etkisini araştırarak bu alanda çığır açıcı nitelikte veriler sunmaktadır.

Çalışma, 2014-2022 yılları arasında tedavi edilen toplam 7.603 meme kanseri hastasının retrospektif verilerine dayanmakta; özellikle ALND’den kaçınan 326 SLN pozitif hastayı incelemektedir. Bu hastalar, RNI uygulanan ve uygulanmayan olarak ikiye ayrılarak karşılaştırılmıştır. Kaplan–Meier sağkalım analizleri ve Cox orantılı risk regresyon modelleri gibi ileri istatistiksel yöntemler kullanılarak, özellikle birincil hedef olarak lokalizasyona özgü nükssüz sağkalım (LRRFS) ile birlikte invaziv hastalıksız sağkalım (iDFS) ve genel sağkalım (OS) üzerindeki RNI etkisi incelenmiştir. Bu metodolojik yaklaşım, RNI’nin ek bir tedavi olarak etkinliğini ve güvenliğini ortaya koymayı amaçlamıştır.

Çalışmanın bulguları, RNI’nin tedavi başarısı açısından önemini net biçimde ortaya koymaktadır. Ortalama 47 aylık takip sürecinde, RNI almayan hastalarda %4.7 oranında lokal ve bölgesele nüksler saptanmıştır. Bu durum, ALND’nin atlanması durumunda yeterli radyoterapi uygulanmadığında hastaların nüks riski altında olduğunu göstermektedir. Çok değişkenli analizde ise RNI’nin, karıştırıcı faktörler düzeltilmesine rağmen, nüks riskini anlamlı biçimde azalttığı tespit edilmiştir. Kaplan–Meier eğrileri de RNI alan hastaların hem LRRFS hem de iDFS açısından daha avantajlı olduklarını göstermek suretiyle radyoterapinin bölgesel hastalık kontrolünde etkinliğini vurgulamıştır.

Meme kanseri subtipleri açısından bakıldığında, triple-negatif meme kanseri (TNBC) alt grubunun hastalık seyri üzerindeki etkisi dikkat çekmektedir. TNBC, agresif doğası ve kötü prognozu nedeniyle uzun zamandır farklı bir risk kategorisi olarak kabul edilmektedir. Bu araştırmada, çok değişkenli Cox regresyon analizinde TNBC’nin invaziv hastalıksız sağkalımı olumsuz etkileyen bağımsız bir belirleyici olduğu ve p-değerinin 0.001’in altında olduğu anlaşılmıştır. Bu sonuç, TNBC tanısı konan hastalarda radyoterapinin özellikle önem kazanması gerektiğine işaret etmekte ve RNI uygulamasıyla erken lokal ve bölgesel nükslerin önlenmesinin mümkün olabileceğini göstermektedir.

Her ne kadar RNI ile lokal ve bölgesel kontrol artmış ve hastalıksız sağkalımda gelişmeler yaşanmış olsa da, genel sağkalım üzerine anlamlı bir katkı gözlenmemiştir. Bu bulgu, RNI’nin sistemik hastalık progresyonunu engellemediğini ortaya koymakta, asıl ölüm nedeninin sistemik metastazlarda yattığını desteklemektedir. Bu açıdan bakıldığında, RNI’nin etkin kullanımının yanı sıra, özellikle yüksek riskli hastalarda sistemik tedavilerin optimize edilmesi hayati önem taşımaktadır. Dolayısıyla tedavide multimodal yaklaşımın önemi ortaya çıkmaktadır.

Meme kanseri cerrahisinde deeskalasyon trende girmesi, organ koruyucu yaklaşımlar ve hasta yaşam kalitesinin ön planda tutulmasına yol açmaktadır. Cerrahi sınırlamaların arttığı bu dönemde, radyoterapinin tamamlayıcı rolü daha kritik hale gelmiştir. Bu çalışma, ameliyatla ALND’nin atlandığı hastalarda RNI’nin güvenilir ve etkin bir alternatif olabileceğini kanıtlayarak cerrahi restriksiyonun güvenle uygulanmasını sağlamaktadır. Böylece radyasyon onkolojisi, lokal ve bölgesel hastalık yönetiminde merkezi bir işlev kazanmakta ve tedavi paradigmasının önemli bir parçası haline gelmektedir.

Klinik uygulamada ALND’den vazgeçme kararı, tümörün büyüklüğü, nodal yük, hastanın genel durumu gibi parametrelere dayanmaktadır. Bu bağlamda çalışma, RNI’nin aksiller cerrahinin atlanması halinde ortaya çıkabilecek onkolojik kontrol kaybını önlemekte etkili olduğunu doğrulamaktadır. Bu, tedavi planlamasında kişiye özel stratejilerin geliştirilmesi ve cerrahi dışındaki modalitelerin etkin kullanımı yönünde önemli bir adımdır. Böylece tedavi planlaması sadece cerrahiye değil, radyasyonun hücresel hedeflemeye göre optimize edilmesine de genişlemektedir.

Araştırmanın retrospektif kohort yapısı, geniş hasta popülasyonu ve uzun dönem izlem verileri ile bulgularını güçlendirmektedir. Ancak, yazarlar, tedavi tercihlerinin randomize olmaması ve seçilim yanlılığı gibi kısıtlamaları da kabul etmektedir. Bu nedenle, gelecekte yapılacak prospektif randomize kontrollü çalışmaların, RNI uygulamasının etkinliğini kesinleştirmesi ve kılavuzların şekillenmesi açısından önemli olduğu vurgulanmaktadır. Böylece mevcut verilerin klinik uygulamaya entegrasyonu daha güvenilir zemin üzerine oturtulacaktır.

Radyoterapi uygulama yöntemleri açısından, bölgesel nodal ışınlama tipik olarak aksiller I-III seviyeleri, supraklaviküler ve internal mammary nodal alanları kapsamaktadır. Bu kapsam, ALND yapılmayan hastalardaki mikroskobik hastalık kalıntılarını hedefleyerek kontrolü sağlar. Yoğunluk ayarlanabilir radyoterapi (IMRT) ve görüntü rehberli tedavi gibi teknolojik gelişmeler, ışınlamanın hassasiyetini artırmakta, hedef dışındaki sağlıklı dokuların korunmasını ve yan etkilerin azaltılmasını mümkün kılmaktadır. Bu teknik avantajlar, RNI’nin güvenle uygulanabilme kapasitesini artırmaktadır.

Biyolojik açıdan incelendiğinde, farklı meme kanseri alt tiplerinin RNI’ye değişen tepkiler verdiği görülmektedir. Bu durum, moleküler profillemenin tedavi kararlarında rolünü öne çıkarmaktadır. Tedavinin biyobelirteçlere dayalı kişiselleştirilmesi, hem tedavi etkinliğini yükseltecek hem de gereksiz yan etkileri azaltacaktır. Bu trend, onkolojide biomarker destekli algoritmalara dayalı çağa uyum sağlamaktadır ve radyoterapi alanında da yeni ufuklar açmaktadır.

Hasta açısından bakıldığında, haberleşmede kullanılan cerrahi stratejilerin azaltılmasıyla oluşan komplikasyonların azalması, yaşam kalitesini olumlu yönde etkilemektedir. Direkt olarak bu çalışma hasta raporlu yaşam kalitesi verilerini içermemekle birlikte, ALND atlanması ve etkili RNI kombinasyonunun fonksiyonel durum ve psikososyal iyilik hali üzerinde dolaylı pozitif etkileri olacağı öngörülmektedir. Kısacası, hastaların fiziksel ve ruhsal açıdan daha iyi sonuçlar elde etmesi hedeflenmektedir.

Bu araştırmanın klinik uygulamadan öte, meme kanseri tedavisinde geniş çaplı paradigmanın değişmesi açısından önemi büyüktür. Geleneksel olarak geniş nodal cerrahinin vazgeçilmezliği sorgulanmakta, RNI’ye dayanan daha bireyselleştirilmiş çok modelli tedavi stratejileri önerilmektedir. Böylece etkinlik ve hasta merkezli yaklaşımlar dengelenerek ulusal ve uluslararası tedavi kılavuzları üzerinde etkili olması beklenmektedir. Bu değişim, onkoloji politikalarında da önemli şekillenmelere yol açabilir.

Bununla birlikte, cerrahi ve radyoterapi arasındaki maliyet ve kaynak dengesi de tartışmaya açıktır. Radyoterapi uzun süreli hastane ziyaretleri ve maliyet getirse de, cerrahi komplikasyonlar nedeniyle uzayan hastane kalışına kıyasla avantaj sağlayabilir. Bu çalışma sağlık ekonomik analizler yapmasa da, tedavi stratejilerinin maliyet etkinlik boyutlarının araştırılması, kaynak planlamalarında yol gösterici olacaktır. Böylece sağlık sistemlerinde dengeli ve sürdürülebilir uygulamalar oluşabilecektir.

Özetle Lu ve arkadaşlarının yaptığı bu kapsamlı araştırma, ALND uygulanmayan SLN pozitif meme kanseri hastalarında bölgesel nodal ışınlamanın locoregional kontrollü geliştirmedeki rolünü netleştirmektedir. Özellikle yüksek risk taşıyan TNBC hastalarında bu etkinlik daha belirgindir. Çalışma, biyolojiye dayalı, cerrahi ve radyoterapik gelişmeleri uyumlu hale getiren hassas tedavi protokollerinin önemini ortaya koyarak, kişiselleştirilmiş onkoloji çağında hasta sonuçlarını ve yaşam kalitesini yükseltmeyi hedeflemektedir.

Araştırma Konusu:
Sentinel lenf nodu pozitif meme kanseri hastalarında aksiller lenf nodu diseksiyonu (ALND) yapılmayan hastalara yönelik bölgesel nodal ışınlamanın (RNI) klinik etkinliği ve locoregional kontrol ile sağkalım sonuçları araştırılmıştır.

Makale Başlığı:
Exploring the clinical value of regional nodal irradiation in sentinel lymph node positive breast cancer patients omitting axillary dissection

Web References:
https://doi.org/10.1186/s12885-025-14215-8

Doi Referans:
https://doi.org/10.1186/s12885-025-14215-8

Resim Credits:
Scienmag.com

Anahtar Kelimeler:
Sentinel lenf nodu pozitif meme kanseri, aksiller lenf nodu diseksiyonu, bölgesel nodal ışınlama, RNI, lokal nüks, invaziv hastalıksız sağkalım, triple-negatif meme kanseri, tedavi deeskalasyonu, radyoterapi, cerrahi morbidite, onkolojik sonuçlar, kişiselleştirilmiş tedavi

Share This Article
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir