Son dönemde küresel ve yerel piyasaların hareketliliği, ekonomistlerin yanı sıra bankacılık sektörü temsilcilerinin de gündemini yoğun şekilde meşgul ediyor. QNB Türkiye Genel Müdürü Ömür Tan’ın açıklamaları, dezenflasyon sürecine ilişkin önemli mesajlar içeriyor. Tan, sürecin doğru idare edildiğini vurgulayarak, iç ve dış gelişmelerin etkisiyle piyasalarda yaşanan dalgalanmanın arkasındaki dinamiklere dikkat çekiyor. Bu yazıda, QNB Türkiye Genel Müdürü’nün değerlendirmeleri ekseninde, ekonomideki güncel durum ve ilerisi için öngörüler ele alınacak.
Ömür Tan, dezenflasyonun başlangıç safhasında uygulanan politikaların ne denli kritik olduğunu belirtirken, Türkiye ekonomisine dair olumlu sinyaller verdi. Özellikle son iki ayda iç politikada yaşanan gelişmeler ve küresel piyasalardaki ani değişimlerin etkisiyle ekonomik aktivitenin ivme kazandığına dikkat çekti. Böyle bir ortamda Türk finans piyasalarının nispeten iyi bir performans sergilediğini söylemek mümkün. Bu şartlar altında, merkez bankası ve hükümetin koordineli adımları sürecin sağlıklı ilerlemesini sağlıyor.
Ülkede enflasyonun yaygın olarak ekonominin en vahim sorunlarından biri olarak görüldüğü bir gerçek. Ancak Tan’ın ifade ettiği üzere dezenflasyon yolunda atılan adımlar umut verici nitelikte. Dezenflasyonun başarılı olabilmesi için para politikası duruşunun sıkı tutulması gerektiğinin altı çizildi. Son dönemde yapılan faiz artırımları ve piyasaya sağlanan likidite yönetimindeki hassasiyet, fiyat istikrarının yeniden tesisine katkıda bulunuyor. Yine de bu sürecin sabır ve kararlılık gerektirdiği unutulmamalı.
Ömür Tan, dış piyasalardaki volatilitenin Türkiye ekonomisi açısından çift taraflı bir etkiye sahip olduğunu belirtiyor. Global risk iştahındaki dalgalanmaların ve özellikle ABD ile Avrupa ekonomik görünümünde yaşanan belirsizliklerin finansal piyasalara yansımaları önemli. Ancak Türkiye’nin güçlü dış ticaret dengesi ve rezerv yapısı bu tür şoklara karşı direnç sağlıyor. Ekonomik aktörlerin bu noktada daha temkinli hareket etmeleri gerektiği, piyasalarda ani reaksiyonların daha büyük kırılganlıklara neden olabileceği görüşü dile getiriliyor.
Son iki aydaki piyasa hareketlerinin temel nedeni olarak ise hem iç siyasi gelişmelerdeki stabilizasyon sinyalleri hem de global ekonomik veri akışındaki karışıklık gösterilebilir. Özellikle iç politikada atılan uzlaşı adımları ve reform beklentileri piyasalarda güven duygusunu artırıyor. Bununla birlikte, dünya genelinde enerji fiyatları ve tedarik zincirlerindeki aksaklıklar hâlâ ekonomi üzerinde baskı oluşturuyor. Bu unsurlar, fiyatlama davranışlarını etkileyerek enflasyonist eğilimleri sınırlamayı güçleştiriyor.
Türkiye’nin para politikasında izlediği sıkı duruş, özellikle yabancı yatırımcıların gözünden de olumlu okunuyor. Merkez Bankası’nın enflasyon hedeflemesine sıkı bağlılığı, finansal istikrarın sağlanması açısından kritik. Ömür Tan, bu çerçevede likidite yönetimi ve piyasa iletişimi stratejisinin doğru ve şeffaf olmasının piyasalar için güven artırıcı olduğunu vurguluyor. Bu sayede yatırımcıların kısa vadeli spekülatif hareketlerden ziyade uzun vadeli bakış açısına yönelmeleri teşvik ediliyor.
Buna karşın, Türk Lirası’nın değer kazanma potansiyelinin tam olarak kullanılamadı yönünde bazı eleştiriler var. Döviz kurlarındaki oynaklık, ihracatın rekabet gücünü zaman zaman zorladığı ve ithalat maliyetlerini artırdığı için ekonomik toparlanma süreçlerini etkileyebiliyor. Tan’ın değerlendirmelerinde, döviz rezervlerinin güçlendirilmesi ve makroekonomik dengelerin iyileştirilmesiyle birlikte, Türk Lirası’nda istikrar sağlanacağının altı çizildi. Ancak bunun için hem iç hem dış koşulların uygun olması gerektiğine işaret ediliyor.
Enerji fiyatlarındaki dalgalanmalar ve küresel enflasyonist baskılar, Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemde karşılaşabileceği en büyük zorluklar arasında. QNB Türkiye Genel Müdürü, bu tür dışsal şokların etkin yönetiminin önemine vurgu yapıyor. Hammadde fiyatlarındaki artışların üretim maliyetlerini yükseltmesi, yerel fiyatların istikrarını sarsabilir. Ancak Türkiye’nin alternatif enerji kaynakları geliştirme yönünde attığı adımlar ve yerli üretim hamleleri, uzun vadede bu açığın azaltılmasına katkı sağlayacak potansiyele sahip.
Ömür Tan’ın açıklamalarından biri de reform alanındaki beklentilerle ilgili oldu. Yapısal reformların başarıyla hayata geçirilmesinin, ekonomik büyüme hızını artıracağı ve piyasalarla yatırımcı güvenini doğrudan etkileyeceği belirtiliyor. Özellikle iş gücü piyasasında, vergilendirmede ve kamu finansmanında yapılacak düzenlemelerin, dezenflasyon sürecine paralel olarak ekonomik iklime katkı sağlaması gerekiyor. Bu çerçevede, reform paketi çalışmalarının hızlandırılması ve uygulamasının şeffaf biçimde takip edilmesi, kritik önemde.
İç ve dış gelişmelerin yarattığı piyasa hareketliliği, finans dünyasının hızla değişen dinamiklere uyum sağlama kapasitesini de öne çıkarıyor. QNB Türkiye’nin bu konudaki esnek ve proaktif yaklaşımı, sektörün geneline örnek oluşturabilir. Ömür Tan, kriz yönetimi ve risk değerlendirme süreçlerinin geliştirilmesi gerektiğini belirtirken, dijitalleşme ve inovasyona yapılan yatırımların rekabet avantajı yaratacağını ekliyor. Böylece finansal hizmet sektörünün hem müşteri beklentilerine yanıt verir hem de sürdürülebilir bir büyüme çizgisinde kalır.
2024 yılının ikinci yarısında Türkiye ekonomisinin temel hedeflerinden biri fiyat istikrarını sağlamlaştırmak ve enflasyonun tek haneli rakamlara gerilemesini hızlandırmak olacak. Ömür Tan, bunun gerçekleşebilmesi için tüm ekonomik aktörlerin ortak çaba içinde olması gerektiğini vurguluyor. Para politikası, mali disiplin ve yapısal reformların eş zamanlı ve koordineli yürütülmesi, güven ortamının güçlendirilmesini sağlayacak. Böylece piyasalarda kalıcı bir iyileşme yakalanabilir.
Sonuç olarak, QNB Türkiye Genel Müdürü Ömür Tan’ın değerlendirmeleri, dezenflasyonun zorlu ama yönetilebilir bir süreç olduğunu ortaya koyuyor. İç ve dış etkenlerin karmaşık etkilerine rağmen, Türkiye ekonomisi doğru politika hamleleriyle istikrara doğru yol alıyor. Ancak bu başarının sürekliliği, atılacak adımların dikkatli planlanması ve uygulama disiplinine bağlı. Piyasalardaki hareketliliğin getirdiği fırsatların en iyi şekilde değerlendirilebilmesi, Türkiye’nin ekonomik hedeflerini gerçekleştirmesinde belirleyici olacak.