Kanser tedavisinde kişiselleştirilmiş yaklaşımın önemi giderek artarken, özellikle multipl miyelom hastalarında tedavi yanıtını doğru öngörebilmek büyük bir gereklilik haline gelmiştir. Son yayımlanan ve Avrupa Hematoloji Dergisi’nde (European Journal of Haematology) yer alan öncü bir çalışma, daratumumab ile tedavi gören multipl miyelom hastalarında geleneksel hekim değerlendirmelerinin ötesinde, hastaların kendi bildirdiği fiziksel fonksiyonların hayatta kalım ve hastalık seyrini tahmin etme açısından çok daha güçlü belirleyiciler olduğunu ortaya koydu. Bu devrim niteliğindeki tespit, onkologlara hastalarına daha etkin, bireyselleştirilmiş tedavi planları hazırlama imkanı sunuyor.
Çalışmanın temelinde, daratumumab tedavisi alacak multipl miyelom hastalarının tedavi öncesinde fiziksel işlevsellik durumlarını kendilerinin bildirdiği standart bir anket yer alıyor. Yürüyebilme, giyinme, temel kişisel bakım gibi günlük yaşam aktivitelerinin değerlendirilmesiyle elde edilen bu hasta-kendisi raporu, ekip tarafından hastalığın ilerlemesi ve genel sağ kalım üzerindeki etkilerinin detaylı analizi için veri kaynağı oldu. Çalışma, MAIA, POLLUX ve CASTOR adlı üç büyük randomize kontrollü klinik deneyi kapsayarak toplamda 1.804 hastayı değerlendirdi.
Ortalama yaşın 66 olduğu hastalar arasında yaklaşık yarısı daratumumab içeren kombinasyonlarla, diğer yarısı ise daratumumab içermeyen standart tedavilerle takip edildi. Fiziksel fonksiyon skorları baz alınarak yapılan analizlerde, tedavi öncesinde kendini daha kötü raporlayan hastaların, daratumumabla tedavi edildiğinde hem sağ kalım hem de hastalık progresyonu açısından çok daha yüksek fayda sağladığı gözlemlendi. Bu hastalarda ölüm riski %47, hastalık ilerlemesi riski ise %66 oranında azaldı. Ölüm için risk oranı 0.53, hastalık progresyonu için ise 0.34 olarak hesaplandı.
Bunun aksine, kendini daha iyi fiziksel durumda bildiren, yani günlük aktivitelerini daha rahat yapabilen hastalar, daratumumab tedavisinden ölüm riskini azaltma açısından sadece %14’lük istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir fayda sağladı. Ancak bu grup için hastalık progresyonu riski %47 azaldı. Bu farklılık, hastaların kendi fonksiyonellik algılarının sadece yaşam süresi tahmini yapmakla kalmayıp aynı zamanda tedavi etkinliği açısından da önemli bir belirleyici olduğunu gösteriyor. Bu da tedavi seçimlerinde sadece klinik parametrelere değil, hastaların kendi deneyimlerine de ağırlık verilmesi gerektiğini işaret ediyor.
Geleneksel klinik değerlendirme metriklerinden biri olan ve hekimler tarafından uygulanan Eastern Cooperative Oncology Group Performans Durumu (ECOG-PS) skoru ise hastaların daratumumab ile hangi düzeyde fayda göreceğini doğru yansıtmakta yetersiz kaldı. ECOG, hastaların tam aktiften ölüme kadar olan performans durumunu değerlendirirken, çalışma lideri Dr. Ahmad Abuhelwa’ya göre birçok hasta, hekimlerin “tam aktif” olarak tanımladığı durumda bile kendi hayatlarını sürdürmedeki zorlukları ve fiziksel kısıtlılıkları daha düşük işlevsellik puanlarıyla ortaya koydu. Bu, klinisyenin sadece gözlem ve muayene ile değerlendirdiği performans ölçütlerinin, hastaların yaşadığı gerçek fiziksel zorlukları göz ardı ettiğini gösteriyor.
Araştırmacılar, hasta bildirimi şeklinde elde edilen fiziksel fonksiyon verilerinin klinik süreçlere dahil edilmesinin, sağ kalım ve tedavi yanıtını tahmin etmede hem ekonomik hem de pratik açıdan büyük fayda sağlayacağını vurguluyor. Özellikle yaşlı ve kırılgan multipl miyelom hastalarının tedavide toksisiteye veya hastalık ilerlemesine açık olması, bu tür düşük maliyetli ve objektif olmayan ölçümlerin önemini artırıyor. Buna rağmen, daratumumabın bu fiziksel olarak zayıf gruptaki hastalarda ciddi yan etkiler yaratmadığı da çalışma boyunca gözlemlendi; bu da tedavinin güvenilirliğini ve uygulanabilirliğini destekliyor.
Bu araştırma, kanser tedavisinde hastaların kendi deneyimlerinin ve bildirimlerinin çok daha değerli hale geldiği yeni bir dönemin habercisi olarak görülüyor. Onkoloji alanında “hasta merkezli bakım” anlayışını güçlendiren bu yaklaşım, kişinin kendi sağlığını ve fonksiyonelliğini daha iyi ifade etmesini teşvik ederek, tedavi planlarının hastanın gerçekten yaşayabileceği ve sürdürebileceği biçimde düzenlenmesine olanak tanıyor. Böylece tedaviye uyum, yaşam kalitesi ve sonuçlar iyileştirilebiliyor.
Dünyada multipl miyelomun insidans ve mortalite oranlarında önemli artışlar beklenirken, özellikle ABD’de 2025’te 36.000’in üzerinde yeni hasta ve 12.000’in üzerinde ölüm bekleniyor. Bu durumda, etkili tedavi seçeneklerinin hastalar arasında doğru şekilde tahsis edilmesi, her geçen gün hayati önem kazanıyor. Daratumumab gibi yaşam süresini uzatan ilaçların en çok hangi hasta gruplarına fayda sağladığının daha iyi anlaşılması, genel prognoz üzerinde kalıcı iyileşmeler getirebilir.
Çalışma, ABD’den H. Lee Moffitt Kanser Merkezi, Avustralya’dan Flinders Üniversitesi, Kuzey Carolina Üniversitesi ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden Burjeel Kanser Enstitüsü gibi çok saygın araştırma kurumlarının ortak işbirliğiyle yürütüldü. Evrensel bir katma değer barındıran araştırma, farklı coğrafyalardan hastaların büyük ve heterojen bir havuzunun analizini mümkün kılarak sonuçların genellenebilirliğini artırdı. Bu uluslararası perspektif, tedavinin küresel düzeyde uygulanabilirliği açısından önemli ipuçları sunuyor.
Onkoloji uzmanları da araştırmanın etkisini olumlu karşılıyor. Ortak yazarlardan Dr. Ashley Hopkins, hastaların tedavi öncesinde yaşadıkları fiziksel durumun dikkatle dinlenmesinin gerekliliğini güçlü biçimde vurgulayarak, bunun terapötik karar vermede kritik olduğunu belirtti. Prof. Humaid Al-Shamsi de, özellikle yaşlı ve kırılgan kanser hastalarının ihtiyaçlarına daha duyarlı bir yaklaşım geliştirmek adına bu bulguların ne kadar kıymetli olduğunu dile getirdi.
Araştırmanın sonuçlarına rağmen, yazarlar daha geniş çaplı ve prospektif çalışmalar yapmanın zorunluluğunu da vurguluyor. Özellikle hasta bildirimi temelli fiziksel fonksiyon skorlarının, daratumumab dışındaki yeni multiple myelom tedavilerinde yanıt tahmininde ne kadar geçerli ve güvenilir olduğunu ortaya koymak için daha fazla veri gerekli. Bununla birlikte, hasta bildirimi uygulamalarının hem klinik araştırmalarda hem de günlük pratikte yaygınlaştırılmasının tedavi yönetimini köklü biçimde değiştireceğine inanıyorlar.
Sonuç olarak, multipl miyelomda daratumumab tedavisinin etkinliğini önceden öngörmede hastaların kendi bildirdiği fiziksel fonksiyonları kullanmak, hastaların sadece hastalık bilançosu üzerinden değil, yaşam kalitesi, fonksiyonel kapasite ve kendini algılama üzerinden değerlendirildiği gerçek anlamda kişiselleştirilmiş bir onkoloji bakımını işaret ediyor. Bu önemli adım, tedavi algoritmalarını kökünden değiştirerek sağlık profesyonellerine daha rasyonel ve hastaya özgü yol haritaları çizme olanağı tanıyor.
Araştırma Konusu: People
Makale Başlığı: Predictive and Prognostic Significance of Patient-Reported Outcomes for Survival and Adverse Events in Daratumumab-Treated Multiple Myeloma
Haberin Yayın Tarihi: 14-Mar-2025
Web References: http://dx.doi.org/10.1111/ejh.14410
Doi Referans: 10.1111/ejh.14410
Resim Credits: European Journal of Haematology (2025)
Anahtar Kelimeler: Clinical medicine, Oncology, Multiple Myeloma, Patient-Reported Outcomes, Daratumumab, Prognostic Biomarkers, Personalized Medicine