Kanser tedavisi gören hastalar arasında sıkça rastlanan uyku bozuklukları, özellikle uykusuzluk (insomnia), tedavi sonrası yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen önemli bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Kanser tedavisi sonrası iyileşmenin tamamlanmasının ardından dahi devam eden bu sorun, hastaların hem fiziksel hem de psikolojik iyileşme süreçlerini olumsuz yönde etkiler. Son dönemde ileri düzey bir sistematik derleme ve meta-analiz, kanser sağ kalanlarında uykusuzlukla mücadelede bilişsel davranışçı terapi (CBT-I) uygulamalarının etkinliğini kapsamlı bir şekilde incelemiştir. Bu çalışma, hem klinisyenler hem de araştırmacılar için uykusuzluk tedavisinde yeni yol gösterici veriler sağlamaktadır.
CBT-I; ilaçsız, davranışsal temelli ve uyku alışkanlıklarını düzenlemeye yönelik olarak geliştirilmiş bir terapi yöntemi olarak öne çıkmaktadır. Kanser hastalarında kullanılan mevcut uyku bozukluğu tedavi yöntemlerinin etkinliği hakkında karışık sonuçlar alınmasına karşın, bu derlemede 19 randomize kontrollü çalışmanın verileri analiz edilmiş ve toplamda 1.803 kanser sağ kalanı değerlendirilmiştir. Katılımcıların çoğunluğunu meme kanseri hastaları oluşturmuş, yaş ortalaması ise 55 olarak raporlanmıştır. Bu kapsamlı veri havuzu, kanser ve uykusuzluk ilişkisini anlamada önemli ipuçları sunmaktadır.
Analiz metodolojisi, Cochrane El Kitabı ve PRISMA gibi uluslararası kabul görmüş katı rehberlere uygun şekilde gerçekleştirilmiştir. Bu sayede çalışmalar arasındaki olası yanlılık riskleri azaltılmış ve elde edilen sonuçların güvenilirliği arttırılmıştır. Araştırma aşamasında, sekiz farklı büyük veri tabanı taranarak, yetişkin kanser sağ kalanlarında klinik anlamlı uykusuzluk kriterlerine uyan hastaların CBT-I yöntemiyle tedavi edildiği çalışmalar dahil edilmiştir. Kontrollü gruplar ise genellikle sıra bekleme (wait-list), standart bakım ya da uyku hijyeni eğitimi gibi karşılaştırmalı müdahalelerden oluşmuştur.
Uyku kalitesini ölçmek için kullanılan birincil araç olan İnsomnia Şiddet Endeksi (ISI), CBT-I uygulamasının sonunda hastalarda dikkate değer iyileşmeler gösterdi. Ortalama puan düşüşü 4.4 olarak tespit edilmiş; ancak bu değer, birçok hastada klinik anlamda önemli fayda için belirlenen 6 puanlık minimal klinik anlamlı fark (MCID) eşiğinin altında kalmıştır. Buna rağmen, 4.4 puan tutarındaki değişiklik, en azından bazı hastalar açısından anlamlı rahatlama sağladığı belirtilmektedir. Yani CBT-I, tüm hastalar için tam anlamıyla “şifa” sunmasa da uyku problemlerinde önemli bir ölçüde azalma sağlamaktadır.
İkincil analizlerde, hastaların günlük uyku kayıtları (uykuya dalma süresi, uyanık kalma süreleri, uyku verimliliği) da CBT-I lehine iyileşmeler göstermiştir. Ek olarak, hastaların yorgunluk seviyelerinde ve genel yaşam kalitelerindeki (HRQL) artışlar gözlenmiştir. Ancak bu ek faydaların büyüklüğü ve sürekliliği, belirlenen klinik anlamlılık sınırlarının altında kalmış, yani tedavi etkisi değişkenlik göstermiştir. Bu, kanser sağ kalanlarındaki uykusuzluğun çok faktörlü ve dirençli yapısını göstermekte, tek tip bir yaklaşımla tüm hastalarda eşit başarı sağlanamayacağını ortaya koymaktadır.
Çalışmadaki ilginç sonuçlardan biri, tedavi etkinliğinin kanser türü, hastanın özellikleri ya da terapi detaylarına göre anlamlı şekilde değişmemesidir. Bu durum farklı hasta gruplarına uygulanan CBT-I’nin genel olarak benzer sonuçlar ortaya koyduğunu, ancak kişiye özel uyarlanmış yaklaşımların başarısını artırabileceğini düşündürmektedir. Özellikle tedaviye yanıt vermeyen grup için farklı ya da destekleyici yöntemlerin geliştirilmesi gerekliliği ön plana çıkmaktadır.
İncelenen verilerin güvenilirliği ise genellikle düşük ile çok düşük arasında değerlendirilmiştir. Bunun en önemli nedenleri arasında çalışmalardaki heterojenlik, yayın yanlılığı, performans yanlılığı ve seçici raporlama problemleri yer almaktadır. Araştırmalardaki müdahale sunumunda ve hasta uyumundaki farklılıklar ile sonuç ölçüm yöntemlerindeki çeşitlilik, sonuçların genellenmesini zorlaştırmaktadır. Bu durum, kanser sonrası uykusuzluk araştırmalarının zorluklarını ve metodolojik güçlüklerini net bir şekilde ortaya koymaktadır.
Klinik uygulamalar açısından bakıldığında, CBT-I güvenliği ve yan etkisiz olması nedeniyle öncelikli bir tedavi yolu olarak kalmaya devam etmektedir. Ancak bu terapi tek başına, çoğu hasta için yeterli olmayan bir çözüm sunmaktadır. Bu nedenle, uyku bozukluğunun çözümüne yönelik daha etkili ve kapsayıcı yaklaşımların geliştirilmesi aciliyet kazanmıştır. Gelecekte, tedaviye yanıtı önceden tahmin edebilecek parametrelerin belirlenmesi ve yeni entegre tedavi modellerinin test edilmesi araştırmaların odak noktası olmalıdır.
Çalışma ayrıca, uykusuzluğun sadece istatistiksel olarak etkili sonuçlar değil, aynı zamanda hastaların bireysel deneyim ve iyileşme algılarına dayanan hasta merkezli değerlendirmelerle ele alınması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Kanser sağ kalanlarıyla yapılacak klinik karar alma süreçlerinde, bu hasta odaklı yaklaşım, müdahalelerin başarısını ve yaşam kalitesini artıracaktır.
Farklı biyopsikososyal mekanizmaların etkisini anlamak ve bunları hedef alan çoklu tedavi yöntemleri geliştirmek, CBT-I’nin etkinliğini artırmanın anahtarlarından biri olarak görülmektedir. Örneğin, CBT-I’yi farmakolojik tedaviler veya teknolojik yeniliklerle kombine etmek, tedavi başarısını artırabilir. Ayrıca terapi içeriğinin, kanser tedavisinin yan etkileri ve psikolojik etkilerine yönelik olarak özel şekilde uyarlanması olumlu sonuçları güçlendirebilir.
Küresel anlamda kanserden kurtulan kişi sayısı arttıkça, bu bireylerin yaşam kalitesini yükseltmek için destekleyici bakım stratejilerine olan ihtiyaç da paralel olarak artmaktadır. Bu sistematik inceleme, CBT-I uygulamalarının mevcut etkinlik sınırlarını net bir biçimde ortaya koyarken, gelecekte yapılacak çalışmalara da metodolojik açıdan kılavuzluk etmektedir. Hem bilimsel kalitenin hem de hasta gerçek yaşam deneyimlerinin daha iyi yansıtıldığı araştırmalar, kanser sonrasında uykusuzluk tedavisinin gelişimini hızlandıracaktır.
Sonuç olarak, CBT-I kanser sağ kalanlarında uykusuzluğun azaltılmasında ölçülebilir ancak sınırlı bir klinik fayda sağlamaktadır. Birçok hasta için anlamlı semptom rahatlaması gerçekleşmekle birlikte, terapinin birçok kişi için “çok sayıda hastayı” hedefleyen etkinlik sınırlarının altında kaldığı görülmüştür. Bu yüzden; uykusuzluğa yönelik daha gelişmiş, kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımları geliştirilmesi ve klinik uygulamaya entegrasyonu büyük önem taşımaktadır. Böylece, kanser tedavisi sonrası yaşam kalitesi üzerindeki olumsuz etkiler azaltılabilir ve sağ kalanların gündelik yaşam fonksiyonları desteklenebilir.
Bu kapsamlı meta-analiz yalnızca onkoloji alanında uykusuzluk yönetimine ilişkin bilgimizi derinleştirmekle kalmaz, aynı zamanda araştırmadan klinik uygulamaya dönüşümde etkinlik ölçümünün ve bilimsel sentezin önemini de ortaya koyar. Kanser sağ kalanlarının yaşam kalitelerini artırmak için yapılacak müdahalelerin başarısı, bu tür titiz çalışmalar ve hasta merkezli yaklaşımlarla daha mümkün hale gelecektir.
—
Araştırma Konusu:
Kanser sağ kalanlarında bilişsel davranışçı terapi (CBT-I) ile uykusuzluk tedavisinin etkinliğinin değerlendirilmesi.
Makale Başlığı:
Effects of cognitive-behavioral therapy for insomnia compared with controls among cancer survivors: a systematic review and meta-analysis of randomized trials
Web References:
https://doi.org/10.1186/s12885-025-14192-y
Doi Referans:
https://doi.org/10.1186/s12885-025-14192-y
Resim Credits:
Scienmag.com
Anahtar Kelimeler:
Kanser sonrası uykusuzluk, bilişsel davranışçı terapi, CBT-I, kanser sağ kalanları, insomnia tedavisi, sistematik derleme, meta-analiz, onkoloji ve uyku bozukluğu, non-farmakolojik tedavi, randomize kontrollü çalışmalar, klinik etkinlik, yaşam kalitesi