Son dönemde gıda güvenliğinin önemi bir kez daha gündemin odağına oturdu. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından açıklanan yeni liste, taklit ve tağşiş yapılan ürünler konusunda kamuoyunu ciddi şekilde uyardı. Listenin içine toplam 25 yeni ürün daha eklendi. Bu eklenen ürünlerden ikisi ise özellikle sağlığı doğrudan tehdit edebilecek nitelikte. Üretimden tüketime kadar gıda sektöründeki denetimlerin artması gerekiyor ancak görünüşe bakılırsa henüz bu konuda istenilen seviyeye ulaşılabilmiş değil. Bu gelişme, tüketicilerin kendi sağlığını koruması için bilinçlendirilmesi gerekliliğini de gözler önüne seriyor.
Gıdalarda yapılan taklit ve tağşiş uygulamaları uzun zamandır global ölçekte tartışılan bir konu. Ancak Türkiye’de Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yayınladığı bu liste, durumun ciddiyetini bir kez daha ortaya koydu. Listeye eklenen 25 yeni ürün, üreticiler veya bazı fırsatçılar tarafından standart dışı üretimin bir göstergesi olarak karşımıza çıkıyor. Taklit ve tağşiş etiketleri, genellikle maliyeti düşürmek için yapılan usulsüzlükleri anlatıyor. Ancak sonuçları sadece ekonomik değil, sağlık açısından da riskli. Bakanlığın açıklamalarına göre, bu ürünlerden ikisi doğrudan insan sağlığına zarar verebilecek türde, bu da alarm zillerinin çoktan çaldığını gösteriyor.
Tüketici sağlığı açısından böylesi bir liste yayımlanması önemli bir adım olmakla birlikte, aslında sorunun tamamını çözmekten uzak. Yayımlanan liste, sektörde ne kadar yaygın bir sorun olduğunu gözler önüne seriyor. İnsanlar güvenerek tükettikleri gıdaların içinde taklit ürünlerin olabileceğini düşünmek zorunda kalıyor. Bu da marketten sofraya uzanan güven zincirini tehdit ediyor. Özellikle bilinçsiz tüketicilerin kolayca yanıltılabileceği ve bu nedenle yüksek risk taşıyan ürünler arasında yer alan iki ürün, bir an önce denetimlerin sıkılaştırılması gerekliliğini ortaya koyuyor.
Gıda sektöründe taklit ve tağşişin önüne geçmek için yapılan yasal düzenlemeler ve denetimler arttırıldı ancak yeterince etkili olmadıkları görülüyor. Bakanlığın son yaptığı güncelleme, mevcut önlemlerin uygulamada ne kadar yetersiz kaldığını gözler önüne seriyor. Aslında gıda sahteciliği sadece devlet tarafından değil, sivil toplum kuruluşları, tüketici dernekleri ve üreticiler tarafından da topyekûn bir mücadeleye ihtiyaç duyulan alanlardan biri. Kamuoyunun bilinçlendirilmesi kadar, üretim ve satış noktalarında da etkin kontrollerin yapılması gerekiyor. Bu noktada, denetim sistemlerinde teknolojinin daha aktif kullanılması önemli.
Listede yer alan 25 yeni ürün arasında baklagillerden süt ürünlerine, yağlardan baharatlara kadar geniş bir yelpaze bulunuyor. Bu çeşitlilik, sektörün birçok alanında taklit ve tağşiş yapıldığını gösteriyor. Üreticilerin kalitesiz hammaddelerle maliyeti düşürmeye çalışmaları veya uygunsuz katkı maddeleri kullanmaları, hem tüketici sağlığını riske atıyor hem de pazarın adil rekabet koşullarını zedeliyor. Özellikle gıda ürünlerinde güven en önemli kriterdir. Tüketicilerin, aldıkları ürünlerin içeriği ve kalitesi konusunda şüphe duymaması gerekir.
Bakanlığın paylaştığı bilgileri incelediğimizde, listenin daha önce açıklanan ürünlere kıyasla kapsamının genişlediği anlaşılıyor. Bu olumlu bir gelişme olarak görülmeli; çünkü sorunlu ürünlerin sayısının tam olarak ortaya konması, daha etkili müdahalelere olanak tanır. Fakat bu durum aynı zamanda üretim süreçlerinde ve ticarette ne denli çok eksik yapıldığını veya denetimlerin neden zamanında ve doğru şekilde işlemediğini düşündürüyor. Denetimlerde karşılaşılan eksikliklerin giderilmesi, bu tür listelerin devamlı güncellenmesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesi büyük önem taşıyor.
Her ne kadar yasalar ve denetimler artırılsa da, uygulama noktalarında yetersizlikler söz konusu. Bu noktada Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, yerel yönetimler ve belediyelerle iş birliği yaparak denetimleri sıkılaştırması gerekiyor. Üretim tesislerinden satış noktalarına kadar bütün halkalar incelenmeli, sahteciliğe karşı caydırıcı önlemler alınmalı. Maalesef piyasadaki fiyat farklılıkları ve kar hırsı, kimi üreticileri kaliteyi düşürmeye itiyor. Bu nedenle sadece ağır cezalar değil, aynı zamanda üreticilere yönelik eğitim ve teşvik programları da devreye alınmalı.
Tüketiciler de bu süreçte pasif kalmamalı. Etiket okuma alışkanlığı, ürünlerin menşei hakkında bilgi sahibi olma ve halka açık denetim raporlarının takip edilmesi tüketiciyi koruyabilir. Öte yandan, sağlığı tehdit eden ürünlere karşı duyarlılığın artması gerekiyor. Sağlıklı gıda kavramı, sadece bireysel değil toplumsal bir meseledir. Bu nedenle toplumun tüm kesimleri, bu konuda bilinçlenmeli ve paydaş olmalıdır. Özellikle çocukların ve risk grubundaki bireylerin tükettiği ürünlerin sağlıklı ve güvenilir olması öncelikli olmalıdır.
Bakanlığın açıklaması, gıda sektöründe kalite ve güvenlik standartlarının daha da yükseltilmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. Türkiye’de gıda alanındaki kalite sorunları, ancak şeffaflık ve hesap verebilirlik mekanizmalarının güçlendirilmesiyle çözülebilir. İlgili bakanlıkların, üniversitelerin, özel sektörün ve sivil toplumun ortak çalışması gerekmektedir. Üretimde doğru uygulamalar, tüketici eğitimleri ve hızlı denetimlerle şeffaflık sağlanabilir. Ancak böylesi bir ekosistem oluşturulursa, taklit ve tağşiş olgusu azalacak ve tüketicinin gönlü rahat edecektir.
Öte yandan uluslararası alanda da gıda güvenliği Türkiye’nin itibarını etkileyen önemli bir kriter haline gelmiş durumda. İhracat açısından da güvenilir gıda üretimi kritik bir öneme sahip. Taklit ve tağşişin yaygın olduğu ürünlerin ihracatı sınırlanabilir veya kalitesi tartışılan ürünlerle ülke imajı zedelenebilir. Bu nedenle gıda sektöründe reformlar sadece iç piyasayı değil, dış ticareti de doğrudan etkiliyor. Böylesine kritik bir alanda yatırım yapmak, hem ekonomik hem sağlık açısından ülkemiz için stratejik bir gerekliliktir.
Sonuç olarak Tarım ve Orman Bakanlığı’nın güncel listesi, gıda sektöründe karşı karşıya olduğumuz sorunların ne kadar geniş kapsamlı olduğunu ortaya koyuyor. Ancak bu sadece uyarı niteliğinde bir rapor değil, aynı zamanda harekete geçme çağrısıdır. Gıda güvenliği, yalnızca yetkili kurumların çabasıyla değil, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla sağlanabilir. Üretimden tüketiciye kadar şeffaf, denetimli ve sürdürülebilir bir sistemin kurulması, sağlıklı gelecek için elzemdir. Tüketiciler de bilinçlenmek, sorgulamak ve haklarına sahip çıkmak zorundadır. Gıda güvenliği, hepimizin ortak sorumluluğudur.