Obezitenin endometrial kanser üzerindeki etkileri uzun süredir araştırılıyor olsa da, abdominal yağ dağılımının tümör biyolojisi ve hastalık seyri üzerindeki rolü konusundaki bilgiler sınırlıydı. Yeni yayımlanan kapsamlı bir çalışma, karın bölgesindeki yağın farklı türlerinin, özellikle viseral yağın endometrial kanserin agresifliği ve tedavi sonrası hastalık gidişatı ile ilişkisini ortaya koydu. Bu araştırma, hastaların tanı anında çekilen bilgisayarlı tomografi (BT) görüntüleri üzerinden total abdominal yağ hacmi (TAV), subkutan yağ hacmi (SAV), viseral yağ hacmi (VAV) ile viseral yağın toplam yağ içindeki oranını (VAV%) hassas biçimde ölçerek endometrial kanser sonuçlarıyla bağlantısını detaylandırdı.
Endometrial kanser, kadınlarda en sık görülen jinekolojik kanser türlerinden biri olarak, küresel sağlık yükü oluşturuyor. Obeziteyle olan ilişkisi iyi bilinse de, karın içi yağın farklı bölgelerindeki dağılımın hastalığın seyri üzerindeki spesifik etkileri tam anlamıyla açıklanamamıştı. Bu nedenle viseral ve subkutan yağ dokularının ayrı ayrı incelenmesi, kanserin biyolojisi ve hasta prognozunun daha iyi anlaşılması açısından kritik bir adım olarak değerlendiriliyor. Özellikle viseral yağ dokusunun metabolik olarak aktif olması, inflamasyon ve insulin direnci gibi süreçlerle kanser gelişimini ve ilerlemesini etkileyebileceği öngörülüyor.
Araştırmanın merkezinde 293 endometrial kanser hastasına tanı sırasında çekilen BT görüntüleri yer aldı. Bu sayede yağ dokusunun sadece miktarı değil, aynı zamanda lokalizasyonu da tam olarak sınıflandırıldı. Subkutan yağ, cilt altındaki bölgeyi oluştururken, viseral yağ organların etrafında birikir ve metabolik açıdan daha riskli kabul edilir. Çalışmada vurgulandığı üzere, viseral yağın yüksek oranı, kanserin yüksek riskli histolojik tipleriyle anlamlı şekilde ilişkili bulundu. Yüksek dereceli endometrioid ve non-endometrioid histolojilerde VAV%’nin artışı, tümörün kötü seyirlere yol açma potansiyelini destekliyor.
Daha derin klinik analizler, yüksek viseral yağ yüzdesinin myometrium invazyonu ile de bağlantılı olduğunu gösterdi. Kanserin rahim kas tabakasına penetre olma derecesi, hastalığın evrelemesi ve tedavi başarısı için hayati önem taşıyor. Aynı zamanda, lenfovasküler alan invazyonu (LVSI) tespit edilen hastalarda da viseral yağ oranı belirgin şekilde yüksekti; bu durum tümörün yayılma kapasitesinin artmasıyla ilişkilendirilebilir. Bu veriler, viseral yağın karın içi mikroçevreyi tümör ilerlemesine elverişli hale getirebileceğine dair önemli ipuçları sunuyor.
Araştırmanın uzunlamasına tasarımı çerçevesinde, tanıdan sonra ortalama 13 ay içinde 152 hastanın takip BT görüntüleri incelendi. Bu süreçte total, subkutan ve viseral yağ hacimlerinde anlamlı azalmalar gözlendi. Tedavi sürecine bağlı metabolik değişiklikler, cerrahi müdahaleler ve kemoradyoterapinin etkileri bu kayıplara neden olabilir. Ancak dikkat çekici olarak, hastalık ilerlemesi gösteren hastalarda viseral yağdaki azalmanın, ilerleme göstermeyenlere kıyasla daha hızlı ve belirgin olduğu saptandı.
Viseral yağ dokusunun tedavi ve hastalık seyrindeki eksilmesi, kilo kaybı ve kanser kachesinin birleşik etkileriyle açıklanabilir. Kanser kachesi, tümörün özellikle metabolik olarak aktif viseral yağı kullanmasına bağlı olarak hastada hızlı yağ kaybına neden olabilir. Bununla birlikte, bu durumun kötü klinik gidişatı önceden haber veren bir biyobelirteç olabileceği fikri ortaya çıktı. Bu nedenle, sadece obezite ölçümleri yapmak yerine, yağ dağılımı ve değişiminin sistematik izlenmesi önem kazanıyor.
Klinik uygulamalarda BT tabanlı yağ ölçümlerinin rutin değerlendirmeye dahil edilmesi, kişiye özel tedavi stratejilerinin geliştirilmesine olanak veriyor. Tanı anında yüksek VAV%’ye sahip hastaların daha dikkatli takip edilmesi, riskli hasta grubundan erken tanı ve ek tedavi seçenekleri sunulması mümkün olabilir. Ayrıca hastalık seyrinde yağ kompartmanlarındaki değişimlerin izlenmesi, tedavi yanıtının değerlendirilmesinde ve hastalık progresyonunun erken tespitinde yeni bir yöntem sunabilir.
Moleküler düzeyde viseral yağın etkisi, salgıladığı adipokinler, inflamatuar sitokinler ve büyüme faktörleri aracılığıyla tümör mikroçevresini desteklemesiyle açıklanıyor. Ayrıca, viseral obeziteyle ilişkili insülin direnci oncogenic sinyal yollarını tetikleyerek tümör gelişimini hızlandırabilir. Bu mekanizmalar, hastalık progresyonunu engellemeye yönelik farmakolojik hedeflerin açığa çıkarılmasına imkan veriyor.
Çalışma aynı zamanda onkoloji alanında metabolik ve beslenme uzmanlarıyla multidisipliner bir yaklaşım ihtiyacını da ortaya koyuyor. Visceral obezitenin kontrolü yaşam tarzı değişiklikleri, ilaç tedavileri ve metabolik müdahalelerle desteklenerek kanser tedavisine ek katkı sağlanabilir. Bu sayede hastaların yaşam kalitesi ve tedavi başarısı artırılabilir.
BT tabanlı kantitatif görüntüleme biyobelirteçleri, klinik değerlendirmelerde nesnellik ve tekrarlanabilirlik getiriyor. Otomatik veya yarı otomatik volumetrik analizlerle kişiden kişiye değişen yağ dağılımı standart biçimde ölçülebiliyor. İleri görüntüleme teknolojilerinin duyarlılığı arttıkça, metabolik ve fenotipik verilerin klinik uygulamalara entegrasyonu daha etkin hale gelecek ve kişiye özel tıbba katkısı büyüyecek.
Bununla birlikte, çalışma gözlemsel tasarım nedeniyle viseral yağ ile kanser ilerlemesi arasındaki nedensellik ilişkisini kesin olarak ortaya koymuyor. Bu nedenle, viseral yağ dokusunu hedef alan müdahalelerin etkilerini değerlendiren ileriye dönük klinik çalışmaların yapılması gerekliliği vurgulanıyor. Ayrıca, farklı etnik gruplarda ve diğer kanser türlerinde benzer çalışmalar yapılması, bulguların genellenebilirliğini artırabilir.
Küresel olarak artan obezite oranları ile beraber gynaecolojik kanserlerin yükü de artmakta. Bu bağlamda, viseral yağın kanser patogenezindeki rolünün daha iyi anlaşılması; kanser önleme, erken teşhis ve tedavi stratejilerinin geliştirilmesinde kritik bir adım olarak görülüyor. Araştırma, vücut kitle indeksinin ötesinde daha ayrıntılı vücut kompozisyonu analizlerinin klinik değerlendirmeye dahil edilmesini gerektiriyor.
Sonuç olarak, karın içi viseral yağ dokusunun endometrial kanser biyolojisindeki merkezi yeri bu çalışmalarla netleşmekte. Metabolik sağlık durumunun kanser riski ve hastalık seyriyle olan karmaşık bağlantısını gözler önüne seren bu bulgular, kanser tanı ve tedavisinde paradigmanın değişimini öneriyor. İleri tanısal yöntemlerle yağ dağılımının izlenmesi, hastaya özel risk değerlendirmesi ve tedavi planlamalarında yeni ufuklar açacak.
Bilim dünyası için yeni kapılar aralayan bu bulgular, hem klinik kılavuzların oluşturulmasında hem de temel bilim araştırmalarında kuvvetli bir başlangıç noktası teşkil ediyor. Vücut kompozisyonu ve kanser arasındaki etkileşimin derinlemesine anlaşılması, endometrial kanser gibi zorlayıcı hastalıkların yönetiminde daha etkili ve uzun vadeli çözümler sunma potansiyeline sahip görünüyor.
—
**Araştırma Konusu**:
Karın yağ dağılımının BT görüntüleriyle kantitatif analizi ve endometrial kanser hastalarında tümör özellikleri ile prognoz arasındaki ilişkisi.
**Makale Başlığı**:
Abdominal fat distribution in endometrial cancer: from diagnosis to follow-up.
**Web References**:
https://doi.org/10.1186/s12885-025-14155-3
**Doi Referans**:
https://doi.org/10.1186/s12885-025-14155-3
**Resim Credits**:
Scienmag.com
**Anahtar Kelimeler**:
Abdominal yağ dağılımı, bilgisayarlı tomografi, endometrial kanser, obezite, viseral yağ, subkutan yağ, tümör biyolojisi, prognoz, onkoloji görüntüleme, metabolik sağlık, kanser ilerlemesi, yağ kompartmanları